Okuma Süresi: 18 Dakika

Şiddete Maruz Kalmış Kadın Sendromunun Meşru Savunma Açısından Değerlendirilmesi

Yazarlar: FATMA SILA GÖKDERE, BENGÜ ANIŞ KARSLI
Şiddete Maruz Kalmış Kadın Sendromunun Meşru Savunma Açısından Değerlendirilmesi

Şiddete maruz kalmış kadın sendromu, başka bir değişle örselenmiş kadın sendromu, kocasından ve/veya duygusal ilişki yaşadığı partnerinden devamlı fiziksel, duygusal, ekonomik ve cinsel şiddet gören kadınların psikolojik durumlarını belirten bir kavramdır. Ceza Hukuku‘nda ise, partnerinden sürekli şekilde şiddet gören kadının, partnerinin eylemi bittikten sonra onu öldürmesi halini ifade etmektedir.

İçtihat Hukuku’nu benimsemiş ülke mahkemeleri, partnerlerinin uyguladığı sarsıcı ve hayati risk içeren şiddet sebebiyle partnerlerini öldüren kadınlar için, şiddete maruz kalmış kadın sendromunu ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan bir neden olarak kabul etmiştir. Şiddete maruz kalmış kadın sendromu yaşayan kadınlar, sendrom sebebiyle çaresiz oldukları ve şiddetten partnerlerini öldürmek dışında kendilerini koruyamayacaklarını algısını taşımaktadırlar.

Yine bu ülkelerin mahkemeleri, şiddete maruz kalmış kadın sendromunu, cezayı azaltmak veya vermemek için delil olarak kabul etmektedirler. Her ne kadar şiddete maruz kalmış kadın sendromu İçtihat Hukuku’nu benimsemiş ülke mahkemeleri tarafından doğrudan doğruya yasal bir savunma nedeni olarak kabul edilmese de; meşru müdafaa, haksız tahrik, mukayese yeteneğini veya ceza sorumluluğunu kaldıran bir neden olarak yorumlanabilmiştir.

Bu çalışmada, İçtihat Hukuku ülkelerinde şiddete maruz kalmış kadın sendromu üzerine yapılan tartışmalar ceza sorumluluğu bağlamında tanıtılacak, şiddete maruz kalmış kadın sendromunun Ceza Hukuku’ndaki yeri tartışılacaktır. Aynı zamanda, Türkiye’deki aile içi şiddetin yüksek oranda seyretmesi nedeniyle, şiddete maruz kalmış kadın sendromunun Türk Ceza Hukuku’nda (TCK) uygulanma olanağı değerlendirilecektir.

Giriş

Ülkemizin en büyük ve önemli sorunlarından birisi kadına yönelik aile içi şiddettir. Araştırmalar gösteriyor ki; kadına yönelik aile içi şiddet Türkiye’de oldukça yaygındır. Bu kadınların aile içinde şiddet görmeye başlaması, içinde büyüdüğü ailede başlamakta ve bu sebeple şiddet kanıksanmakta ve hayatlarının ilerleyen dönemlerinde evlilik içerisinde eşlerinden gördüğü fiziksel, psikolojik ve cinsel şiddetle ağırlaşarak sürmektedir.2

Bu bağlamda, araştırmalar, Türkiye genelinde evlenmiş ya da birlikteliği olan kadınların yüzde 39’nunun herhangi bir şekilde şiddete maruz kaldığını, bunlardan yüzde 46’sının ise uğradığı şiddetin ağır derecede olduğunu göstermektedir.3

Türkiye’de kadına yönelik aile içi şiddetin yaygın oluşuna karşın yargı dünyası ve doktrin, İçtihat Hukuku’nu benimsemiş ülkelerde cezai sorumlululuğu kaldıran ve azaltan bir neden olarak değerlendirmektedir. İşte bu cezai sorumluluğu kaldıran veya azaltan neden şiddete maruz kalmış kadın sendromu olarak hukuk lügatında yer bulmaktadır. Her ne kadar Türk Hukuku’nda, İçtihat Hukuku’nu benimsemiş ülkelere nazaran kavram karşılığı bulmasa da, sayın mahkemelerimiz farkında olmadan da isabetli fakat çok istisnai kararlar verebilmektedir.

Örneğin, Kocaeli’nde kendisine 15 senedir düzenli olarak piknik tüpü ve sopalarla şiddet uygulayan eşini öldüren bir kadın, meşru savunma ve zorunluluk hali gereğince beraat ettirilmiştir.4

Bu makalede, aile içi şiddet gören kadınlar üzerinde ortaya çıkan ve içtihat hukukunu benimsemiş ülkelerde genellikle cezai sorumluluğu ortadan kaldıran bir sebep olarak kabul edilen şiddete maruz kalmış kadın sendromunu ve Ceza Hukuku’ndaki yerini, şiddete maruz kalmış kadın reaksiyonunun meşru savunmaya yönelik olduğuna dair görüşleri, hukuka uygunluk ve hukuka ayrıkılık sebeplerini inceleyeceğiz.

Şiddete Maruz Kalmış Kadın Sendromu

Şiddete maruz kalmış kadın sendromu ilk olarak psikolojik bir kavram olarak ortaya atılmıştır. Sendrom, birbirleriyle ilişkisiz gibi görünen, ancak bir araya geldiklerinde tek bir olgu olarak kendilerini gösteren bulgular bütünüdür.5

Bu bağlamda şiddete maruz kalmış kadın sendromu, şiddet gören kadınlarda seyreden belirli bulgulara niteleme yapmaktadır.

Örselenmiş kadın sendromu, kadınların özgürlüklerini kadın hakları konusunda oldukça duyarlı gelişmiş ülkelerde dahi sıklıkla görülebilmekte olup; kavramın doğuşu Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) gerçekleşmiştir.

Şiddete maruz kalmış kadın sendromu, aile içinde hayatının uzun bir döneminde düzenli bir şekilde şiddet gören bir kadının içinde bulunduğu ruhsal koşullar sonucunda kendisine şiddet uygulayan kişiyi öldürmesini ifade etmektedir.

Şiddete Maruz Kalmış Kadın Sendromunun Tanımı ve Tarihçesi

1960’lı yıllarda ortaya çıkan kadın hareketinin doğumu, kadınların toplum ve aile içinde erkekler tarafından bırakıldıkları fiziksel, psikolojik ve cinsel şiddete dikkatleri çekmiş, bu konuda farkındalığı ve kadın hakları konusundaki bilinci arttırmıştır. 1975 yılında Leone Walker tarafından ileri sürülen şiddete maruz kalmış kadın sendromunun teori olarak ileri sürülüşü ve kamuoyunun gündemine gelmesi de bu sosyal koşulların sonucu olarak ortaya çıkmıştır.6

Şiddete maruz kalmış kadın sendromunun feminist hareketle birlikte gelmesinin nedeni, şiddet içeren ilişkilerde ufak istisnalar dışında mağdur olan tarafı evli kadınların veya bir erkekle özel bir duygusal ilişki kuran kadınların oluşturmasıdır.7

Hukuk ve özelde, Ceza Hukuku açısındansa, LenoreWalker’ın örselenmiş kadın sendromu teorisi, kendilerine şiddet uygulayanları öldüren kadınların fiillerini işlerken meşru müdafaada bulunduklarını öne sürmelerine olanak sağlamıştır. Walker’ın teorisi şiddet gören kadınlarda ortaya çıkan sendromun iki anahtar etkene dayandığını; bunların, kadının yaşadığı şiddet döngüsü ve sonucunda ortaya çıkan öğrenilmiş çaresizlik olduğunu ileri sürmektedir.8

Psikoloji ve Tıp Bilimi Açısından Şiddete Maruz Kalmış Kadın Sendromu

Günümüz birçok klinik tedavi uzmanı ve araştırmacı, travma sonrası stres bozukluğu (PTSD) tanısının, şiddete maruz kalmış kadın sendromunun yapısının ve semptomlarının boyutlarının anlaşılmasına ışık tutacağını savunmakta ve bu görüş doktrinde genel kabul görmektedir.9

Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus; travma sonrası stres bozukluğunun ayırt edilebilir bir psikiyatrik durum oluşudur.10 Bu yüzden, nedeni olan travmatik olayın tanımlanabilmesi mümkündür. Yapılan çalışmalar, travma sonrası stres bozukluğu yaşayan şiddet görmüş kadınların aile içi cinsel ve fiziksel şiddete daha ağır ve sık maruz kaldıklarını, travma sonrası stres bozukluğunun semptomlarını ayırt edilebilir bir şekilde yaşadıklarını göstermektedir.11

Bu bağlamda, özel olarak örselenmiş kadın sendromuyla ilgili doğrudan ve kesin bulgular olduğu ileri sürülemese de türevi olduğu ifade edilen “travma sonrası stres bozukluğu” günümüzde Amerikan Psikiyatri Derneği’nin Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabında (DSM IV)12 anksiyete bozukluğu olarak tanımlanmaktır.

DSM IV, travma sonrası stres bozukluğunun belirtileri olarak; travma yaşatan olayın çeşitli ve tekrarlayan şekillerde günlük yaşamda bir daha yaşanılmasını, olayı hatırlatan durumlardan kaçınmaya yol açan aşırı uyarılma halini, yoğun korku ve kaygı hislerini saymaktadır.

Yapılan çalışmalar göstermektedir ki; tek başına eşten görülen şiddetin ağırlığıyla travma sonrası stres bozukluğunun etkileri artmamakta, çocuklukta geçirilen şiddet içeren deneyimler, daha önce geçirilmiş bir anksiyete bozukluğu, şiddet uygulayanla geçirilen süre, verilen veya sakınan sosyal destek de semptomların ağırlığını etkilemektedir.13

Toplumumuzda, tecrübe edilen şiddetin çocukluktan başladığı, özellikle aile içinde şiddet gören kadınlara toplumsal cinsiyet kalıpları nedeniyle yeterli sosyal desteğin verilmediği ve hatta kadının değersiz görülebildiği koşullarda travma sonrası stres bozukluğunun kadınlarca ağır bir şekilde tecrübe edilebileceğini varsaymak çok kolaydır.

Şiddete Maruz Kalmış Kadın Sendromunun Hukuka Uygunluk Sebepleri

Şiddete maruz kalmış kadın sendromu; ilk vakaların kendini göstermesinden bugüne, doktrinde, cezai sorumluluğu ortadan kaldıran veya azaltan nedenlerin çeşitli türleri kapsamında ele alınmakta ve sendromun bunlardan hangisi kapsamına girdiği konusunda tartışmalar yer almaktadır.

Bu bölümde, sendromun cezai sorumluluğu ortadan kaldıran veya azaltan nedenlerinin türlerini14 ve şiddete maruz kalmış kadın sendromunun hukuka uygun bulunabilme sebeplerine bu bağlamda değinilecektir. Aslında, örselenmiş kadın sendromu yaşayan faillerin durumunun, somut olayın özelliklerine göre, hangi ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler bağlamında değerlendirilmesi gerektiği hususunun değiştiğini ifade edebiliriz.

Şiddete maruz kalmış kadın sendromu yaşayan fail, yaşadığı şiddetin etkisi ve diğer sair nedenlerin birleşimiyle bir akıl hastalığı yaşıyor olabilir. Böyle bir durumda, isnat yeteneğinin olmadığı ifade edilebilir.15

Yine başka bir olayda, şiddete maruz kalmış kadın, gelecekte gerçekleşmesi muhakkak bir saldırıyı önlemek için kocasını öldürmüş olabilir. Böyle bir durumda, meşru savunmadan bahsedilebilir ama saldırının muhakkak olup olmadığı üzerinde durulması ve tartışılması gerekmektedir.16

Nitekim, şiddete maruz kalmış kadınların yasal savunmada bulunup bulunmadıkları yönündeki tartışmalar bu noktada düğümlenmektedir. Diğer taraftan, uygulamada da ilk akla gelen çözüm olan haksız tahrik hükümlerine başvurulabilir.17

Buna karşın, aşağıda da görülebileceği gibi şiddete maruz kalmış kadın sendromu haksız tahrik halinden de farklılıklar arz etmektedir. Buna karşın, kadının sendromu yaşayacak kadar şiddete maruz kalmadığı vakalarda haksız tahrikten de söz edilebilir. Şiddete maruz kalmış kadın sendromunun kusurluluğu kaldıran bir neden olarak ele almak da mümkündür.

Gerçekten de, ağır bir şekilde şiddet gören ve bu sendromu yaşayan, şiddetten başka türlü kaçınma imkânı bulamamış ya da bu ruhsal bozukluğu nedeniyle başka bir imkânının olmadığına inanan faile kusur isnadında bulunulmasının adilliği tartışılmalıdır.

Bu nedenle, tartışmaların çözümü için, şiddete maruz kalmış kadın sendromu yaşayan failler açısından Kıta Avrupası’nda ortaya çıkmış beklenemezlik ilkesinin de değerlendirilmesi gerekmektedir.18

İsnat Yeteneğini Ortadan Kaldıran Nedenler Bağlamında Şiddete Maruz Kalmış Kadın Sendromunun Hukuka Uygunluğunun Değerlendirilmesi

Günümüzden yaklaşık 20 yıl öncesinde, şiddete maruz kalmış kadın sendromu kavramı İçtihat Hukuku’na tabi olmadan evvel bu sendromun etkisiyle kocasını öldüren kadın sanıklar ya suçlarını itiraf etmiş ve sonucunda cezalandırılmışlardır ya da cinayet işledikleri sırada isnat yeteneğine sahip olmadıkları iddiasında bulunmuşlardır.

Şiddete maruz kalmış kadın sendromu ile ilgili ilk yasal yakalaşımlar, kadının yerinde olmayan veyahut bozulmuş zihinsel ve psikolojik sağlığına vurgu yapmış ve bu hali bir isnat yeteneğini ortadan kaldıran neden olarak görme eğilimini taşımışlardır.

Günümüzde çoğunlukla, İçtihat Hukuku’nu benimsemiş ülke mahkemeleri, şiddete maruz kalmış kadın sendromunun isnat yeteneğini ortadan kaldıran bir akıl hastalığı olduğunu kabul etmemekte ve bu bağlamda dava konusu olayda da tartışmamaktadırlar.

Buna karşın, hukukçuların bir kısmında, sendromun üzerinde yapılan tartışmalar ve sendromun ruhsal bir rahatsızlığa işaret etmesi ve ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran ve azaltan nedenler arasındaki yerinin net bir şekilde belirlenmemiş olması; hala şiddete maruz kalmış kadın sendromunun isnat yeteneğini kaldıran veya azaltan bir neden olduğu için ceza sorumluluğuna etki ettiği yönünde yanlış bir kanı uyandırabilmektedir.

Bu kanının, kadının yaşadığı şiddetin ve içinde bulunduğu koşulların ikinci planda kalmasına yol açtığı söylenebilir. Bu bağlamda, değinmek gerekir ki, kadın hareketi, Amerika örneğinde olduğu gibi, örselenmiş kadınların “deli”, “akıl hastası”, “mazoşist” gibi sıfatlarla yaftalamalarına karşı çıkmıştır.

Şiddete maruz kalmış kadın sendromu travma sonrası stres bozukluğunun bir türevi olarak ruhsal bir rahatsızlığı ifade ettiği açıksa da, travma sonrası stres bozukluğunun algılama yeteneğini kaldırmadığı ve dolayısıyla bir akıl hastalığı olmadığının üzerinde durulması gerekmektedir.

Türk Ceza Hukuku bağlamında konuyu ele aldığımızda ise; isnat yeteneğini kaldıran nedenler yaş küçüklüğü (TCK 31. md.), akıl hastalığı (TCK 32. md,), sağır ve dilsizlik (TCK 33. md.) ve geçici nedenler, alkol veya uyuşturucu madde etkisinde olmadır (TCK 34. md.).

Sayılan konu ve maddelerin içeriklerine bakıldığında şiddete maruz kalmış kadın sendromunu bunların içinde sayılamayacağı açıkça anlaşılmaktadır. Özellikle, isnat yeteneğini kaldıran sebepler arasından akıl hastalığı ele alınmalıdır. Çünkü, şiddete maruz kalmış kadın sendromu kadın psikolojisi ile yakından bağlantılıdır.

Kadına uygulanan şiddetin süresine, ağırlığına, geçmiş ruhsal travmalarına bağlı olarak travma sonrası stres bozukluğuyla beraber veyahut devamında, şiddete maruz kalmış kadında majör depresyon ve benzeri çeşitli ruhsal rahatsızlıkların oluşması mümkündür.

Şayet travma sonrası stres bozukluğu belirtilerinin yanı sıra majör depresyon da kadında gözlemlenebildiği durumda, kadının isnat yeteneğinin olmadığı söylenebilir.

Dolayısıyla, sayın mahkemelerin de vermiş olduğu birçok kararla da sabittir ki, isnat yeteneğinin kaybı ve bu kaybın açıkça ispatı ile, şiddete maruz kalmış kadın sendromunun Türk Hukuku’nda uygunluk için bir sebep oluşturduğu açıktır.

Meşru Savunma Bağlamında Şiddete Maruz Kalmış Kadın Sendromunun Hukuka Uygunluğunun Değerlendirilmesi

Şiddete maruz kalmış kadın sendromunun kanunda belirtilmiş klasik şartlarını yerine getiren bir meşru savunma içinde mi değerlendirileceği yoksa meşru savunmaya ilişkin şartların genişletilerek özel şartlara uygulandığı özel bir meşru savunma hali mi olduğu veya karma bir ceza sorumluluğunu kaldıran bir nedenle mi karşı karşıya kalındığı kadın hareketinin etkisiyle İçtihat Hukuku doktrininde hala tartışma konusudur.

Aslında, şiddete maruz kalmış kadın sendromunun, İçtihat Hukukunda ve özellikle ABD Ceza Hukuku doktrininde çoğunlukla meşru savunma hali bağlamında tartışıldığı ifade edilebilir.19

İçtihat Hukuku’yla Türk Ceza Hukuku arasında yasal savunmanın şartlarının ele alınışı açısından farklılıklar bulunmasından ötürü, bu bölümde tartışma Türk Ceza Hukuku bağlamında değerlendirilecektir.

Türk Ceza Hukukunda, yasal savunmanın şartları iki ana kısma ayrılmaktadır.20 Bunlar savunmaya ve saldırıya ilişkin şartlardır. Saldırıya ilişkin şartlar, saldırının haksız olması, saldırının şahsa ilişkin bir hakka yöneltilmiş olması ve saldırının halen mevcut olmasıdır.21

Mevcut bir saldırının olması, savunma ile saldırının hem zaman olması anlamına gelmekte, saldırı bittikten sonra savunmada bulunmak meşru sayılmamaktadır.22 Çünkü, bu halde, intikam söz konusu olabilmektedir. Aynı paralelde, gelecekteki bir saldırıdan önce yasal savunmada bulunmak meşru sayılmamaktadır.

Çünkü gelecekteki bir saldırıdan kamu organlarına başvurarak kaçınmanın mümkün olduğu ifade edilmektedir.23 Buna karşın, bu konuda kesin ölçüler konulamayacağı, başlaması muhakkak ve başladığı takdirde savunma imkanı bulunmayacak hallerde saldırının başlamış olduğunun kabulünün gerektiği ifade edilmiştir.24

Şiddete maruz kalmış kadın sendromu ilk aşamada savunmaya ilişkin şartlardan mevcut saldırının bulunmayışıyla meşru savunmadan ayrılmaktadır.

Çünkü, şiddete maruz kalmış kadın sendromunda, fail kendisine şiddet uygulayan kişinin saldırısına karşı hem zaman bir savunmada bulunmamakta, örselenmiş kadın fiilini saldırı gerçekleştikten belirli bir süre sonra ve yakın bir saldırı tehdidi olmadığı koşullarda işlemektedir.

Nitekim, kendisine şiddet uygulayan kişinin saldırısından belirli bir süre sonra kadın, adam öldürme fiilini işlediğinden, yukarıda bahsi geçen dava örneklerindeki örselenmiş kadınlara baktığımızda; kadınların cinayetlerini, soğukkanlılıkla ve hesaplayarak işledikleri de rahatlıkla iddia edilebilir.

Fakat, şahsi kanaatim ve çoğunluk görüşe göre sorun, yalnızca zaman aralığının tespiti açısından objektif bir şekilde değerlendirilmemelidir. Bu nedenle, ancak gerçekleşmesi faile savunmada bulunmak dışında başka olanak tanımayan bir zaman diliminde olan, gerçekleşmesi bu zaman diliminde çeşitli belirtiler nedeniyle faile kesin olarak gözüken saldırının muhakkak olduğunun kabulünün gerektiğini, bununsa şüphesiz yakın bir zaman dilimini nitelediğini düşünmekteyim.

Bu bağlamda, şiddet uygulayan kocasının, şiddeti önceleyen sözlü tacizlerde bulunması örnek olarak verilebilir. Yine bu nedenle, saldırının muhakkak olup olmadığının belirlenmesinde sadece zaman dilimi değil, ayrıca olayın gerçekleştiği şartlar dâhilinde saldırganınhareketleri de belirleyici olabilecektir.

Meşru müdafaanın savunmaya ilişkin şartları ise, savunmada zorunluluk bulunması, saldırı ve savunma fiilleri arasındaki orandır.25 Savunmada zorunluluk bulunmasının tespitinde, hal ve şartlar nispi bir şekilde göz önüne alınır ve şiddet kullanıp kullanmama seçeneğinden çok savunmada bulunacak kişinin tehlikeyi uzaklaştırma olanaklarına bakılır.26

Kadınların fiziksel özelliklerinin bu bağlamda değerlendirileceği rahatlıkla söylenebilir. Saldırı ve savunmanın arasındaki orantının belirlenmesindeyse, savunma yapılırken kullanılan vasıtalar dikkate alınır ve savunma dolayısıyla zarara uğratılan hakla saldırıya uğrayan hak arasında değerlendirmeye gidilir.27

Bu değerlendirmelerin net bir şekilde yapılabilmesi saldırı altında bulunan kişinin içinde bulunduğu durum ve kişisel özelliklerinin de değerlendirilmesini gerektirmektedir.28

Şiddete maruz kalmış kadın sendromu yaşayan kadının, kendi fiili ve yönelen saldırı fiili arasındaki yine zamansal farklılık yüzünden yasal savunmanın sayılan bu şartlarını da ilk elde taşımadığı belirtilebilir.

Çünkü, şiddete maruz kalmış kadın sendromu yaşan failin durumunda, savunmanın zorunlu olmadığı, kadın kendinin zorunda olduğunu algılasa dahi gelecekteki bir saldırının önlenmesi için kullanılan vasıtanın da orantısız kalacağı belirtilebilir.

Örneğin, şiddete maruz kalmış kadın Hughes davası29 örneğinde olduğu gibi, uyuyan kocasını bağlayarak etkisizleştirmek yerine onu yakmayı veya vurmayı tercih etmektedir. Diğer taraftan, saldırıya uğrayan hak ile zarar verilen hak arasında oranın olduğu da rahatlıkla söylenemez.

Çünkü, gelecekteki bir saldırıyla fiziksel şiddet göreceğini, sonuçta fiziksel olarak hırpalanacağını bilmekte ama gelecekte yaşayacağı bu şiddetten dolayı kocasını öldürmeyi tercih etmektedir.

Yine de, şiddete maruz kalmış kadın sendromunun söz konusu olduğu hallerde, savunmaya ilişkin şartlar, saldırıya ilişkin şartlara nazaran, araç ve konu bakımından oranın değerlendirilmesinde faillerin kişisel özelliklerinin de belirleyici olması nedeniyle yasal savunmanın şartlarından en az farklılık gösteren özelliğidir.

Çünkü, kadının, kendisinden fiziksel gücü yüksek olan bir erkeği yaralayarak durdurmasından çok öldürerek veya daha ağır vasıtalar kullanarak durdurması her zaman daha mümkün ve beklenilebilirdir, meğer ki saldırı muhakkak olsun.

Kısacası, şahsi kanaatimce meşru savunma şiddete maruz kalmış kadın sendromunda kısmen hukuka uygunluk nedeni kapsamında değerlendirilebilir. Fail şiddete maruz kalmış kadın uzun zaman bu korkuyla yaşamış ve yine bir şiddet anında karşılık vererek öldürürse fikrimce meşru savunma sayılabilmektedir.

Fakat, öldürme eylemini, şiddete maruz kalmış kadında, yukarıda şiddeti önceleyen sözlü taciz gibi örneklerle şiddet korkusu uyandırmaksızın uzun bir süre düşünüp planlayarak yapması durumunda meşru savunma kapsamında değerlendirilemeyeceği kanaatindeyim.

Haksız Tahrik Bağlamında Şiddete Maruz Kalmış Kadın Sendromunun Hukuka Uygunluğunun Değerlendirilmesi

Ceza Hukuku’nda, yasal savunma halinde henüz sona ermemiş, başka türlü bir korunma imkanı bulunmayan haksız bir saldırıya karşı savunma amacıyla karşılık verilmesinin söz konusu olduğu; buna karşın haksız tahrikte sona ermiş haksız bir fiile, zorunlu olmamakla birlikte karşılıkta bulunulduğu kabul edilmektedir.30

Böylelikle, bir hakka yönelik saldırı devam etmekteyken haksız tahrik müessesi ile meşru savunma arasında sadece bir yoğunluk farkı bulunduğundan meşru savunma hükmü uygulanmaktadır.31

Bu nedenle, örselenmiş kadın sendromu söz konusu olduğunda, kadının fiili kendisine uygulanan saldırı fiili bittikten sonra gerçekleştiğinden, içtihat hukukunun uygulandığı mahkemeler tarafından haksız tahrik halinin değerlendirilmesi yoluna gidilmiştir.

Haksız tahrik failin kusurluluğunu azaltan ve cezayı hafifleten bir neden olup, objektif unsurunu tahrik fiili, sübjektif unsurunu ise failin hissettiği hiddet ve şiddet oluşturmaktadır.32

Şiddete maruz kalmış bir kadının durumunda her iki unsurun da gerçekleştiği ilk elde söylenebilir ama bu şiddete maruz kalmış kadınların haksız tahrik etkisiyle suç işleyen faillerden ayrılan kendine has özelliklerinin olmadığını göstermez.

Şiddete maruz kalmış kadın sendromunu akıl hastalığı olarak saymak mümkün gözükmese de, travmaya tekrarlayan maruz kalışların ve bu bağlamda şiddete maruz kalmış kadın sendromu için öne sürülen semptomların, belirli bir stereotipi oluşturduğu ve bu stereotipten az miktarda sapmalar olduğunun gözlemlendiğinin üzerinde durulması gerekmektedir.

Kocasından, yoğun ve süregelen şiddet görmeyen ve travma sonrası stres bozukluğu yaşamayan kadınların şiddet sonrası suç işlemeleri hallerinde tabii ki haksız tahrikten söz edilebilir.

Yine, cinsel şiddette fiziksel şiddet bir vasıta olarak kullanıldığından kanaatimce aralarında konu bağlamında ele alınacak bir farklılık olmasa da, salt duygusal şiddet vakıalarının da haksız tahrik hali içerisinde değerlendirilebileceği söylenebilir.

Zira, bu gibi durumlarda, travma sonrası stres bozukluğunun da oluşmayabileceği düşünülebileceği gibi yaşanan travmanın düzenli ağır fiziksel şiddet gören kadınlarla denk olmayacağı da belirgindir.

Zaten, genellikle fiziksel şiddetle beraber sözel ve duygusal şiddetin de ortaya çıktığı gözlemlenebilir. Kısacası kanaatimce haksız tahrik, şiddete maruz kalmış kadın sendromu yaşan fail kadın için hukuka uygunluk sebebi teşkil edebilir.

Beklenemezlik İlkesi Bağlamında Şiddete Maruz Kalmış Kadın Sendromunun Hukuka Uygunluğunun Değerlendirilmesi

Beklenmezlik ilkesi olarak ele alınan şiddete maruz kalmış kadının, ruhsal sıkıntısını çektiği travma sonrası stres bozukluğu ve yukarıda değinildiği gibi partnerinden düzenli ve devamlı bir şekilde gördüğü ağır fiziksel şiddetin, kadının iradesinin oluşum sürecini bozan olağandışı şartları oluşturduğu, bu nedenle kadından hukuka uygun bir davranışta bulunmasının istenemeyebileceğini, sendromun beklenemezlik ilkesi bağlamında değerlendirilmesi gerektiğini düşünmekteyim.

Şiddete maruz kalmış kadın sendromunun beklenemezlik ilkesi bağlamında ele alınmasının ilk yolu, beklenemezlik ilkesi bağlamında manevi cebrin düzenlendiği kanun hükmünün33 kıyasen ele alınmasıdır.

Şiddete Maruz Kalmış Kadın Sendromunun Hukuka Aykırılık Unsuru

Yukarıda bahsedildiği üzere, şiddete maruz kalmış kadın sendromunun doktrinde, öğretide ve mahkeme kararlarından aktif kullanımı ve pratik hayata dahil edilip; göz önünde bulunudurularak mahkemelerce karar verilmesi, İçtihat Hukuku’nu benimsemiş ülkelerde söz konusu olmaktadır.

Türk Hukuku’nda şiddete maruz kalmış kadın sendromunun uygulama alanı bulmadığını ve tahminimce de bulamayacağını, fakat bulmasının yerinde olacağını belirtmeliyim. Fakat, Türk Ceza Hukuku’nda ve Türk Hukuku sisteminde pratikte uygulanan ‘Sınırın Aşılmaması34 unsuru, kanaatimce ve çoğunluk görüşçe de uygulama alanı bulabilir.

Sınırın aşılmaması hükmüne göre, meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez. Şiddete maruz kalmış bir kadının meşru savunmada sınırı aştığını ve bunu mazur görülebilecek bir korkuyla yaptığı rahatlıkla söylenebilir.

Ancak, yukarıda değinilen başlıklar ve konular ışığında da söylenebilir ki, önceden planlanan, isnat yeteneğini ortadan kaldırmayan, haksız tahrik oluşturmayan her durum, şiddete maruz kalmış kadın sendromunun hukuka aykırılık unsuru sayılabilir ve dolayısıyla fail kadın hukuka aykırı bulunan eyleminden ötürü cezai sorumluluğunu kaybetmez ve gereken cezayı alır.

Şiddete Maruz Kalmış Kadın Reaksiyonunun Meşru Savunma Kapsamında Ele Alınmasına Yönelik Görüşler

Terminolojik olarak Amerika Birleşik Devletleri’nde ortaya çıkan şiddete maruz kalmış kadın sendromu, uzun süre saldırıya uğrayan kişinin öğrenilmiş çaresizlik içinde, halen mevcut bir saldırı olmadığı zamanda gerçekleştirmiş olduğu hareketleri içinde barındırmaktadır.

Bu sendrom kapsamında gerçekleştirilen ölümcül savunma hareketinin meşru savunma kapsamında olup olmadığı gerek içtihat hukuku, gerekse doktrinde tartışmalıdır.

Kötü muameleye maruz kalmış kadın sendromu kapsamında, savunma hareketi yapıldığı sırada pasif konumda olan saldırgan üzerinde ölümcül kuvvet kullanılması konusu, meşru savunma kapsamında mevcut ya da tekrarı muhakkak bir saldırının bulunup bulunmaması ile savunma hareketinin gerekliliği ve orantılılığı açısından değerlendirilmiştir.

Amerikan ve Türk Yargı Kararları ile doktrin görüşleri incelendiğinde, konuyu meşru savunma kapsamında değerlendirenler olduğu kadar, bu iki kriterin yokluğu veya farklı yorumlanması sonucu meşru savunma dışında başka kurumların uygulama alanı bulması gerektiğini ifade eden görüşler de bulunmaktadır.

Şiddete maruz kalmış kadının, saldırganı uyurken veya o sırada başka bir iş yaparken öldürmesi halinde gerçekleşen olaylarda, söz konusu sendromun meşru savunma kapsamında olup olmadığı Amerikan Hukuku’nda tartışma konusu olmuştur.

Şiddete maruz kalmış kadın sendromunun meşru savunma ile bağlantısının en net görüldüğü vakalardan biri olan State v. Norman davasında35, saldırgan, karısı Judy Norman’ı fuhuşa zorlamış, yıllar süren saldırıları boyunca kadını yumruklamış, kırık bira şişeleriyle saldırmış ve beysbol sopasıyla defalarca vurmuştur. Zaman zaman Judy Norman’ı kedi-köpek maması yemeye zorlamış, havlamayı reddetmesi halinde onu dövmüştür.

Olay günü, Judy Norman’ı boğazını keserek öldürmekle tehdit etmiş, üzerinde sigara söndürmüştür. Judy Norman, olaydan bir süre geçtikten sonra annesinin evinde silah bularak bunu almış, eşinin yanına gitmiş ve uyuduğu sırada saldırgan eşini öldürmüştür.36

Söz konusu davada sanığın saldırgan eşini uykuda öldürmesinin meşru savunma kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği tartışılmış ve sanığın, saldırgan eşinin sürekli bir terör saltanatı altında bulunduğu sırada bir ara bularak kendini savunduğu kararı verilmiştir.37

ABD mahkeme kararları incelendiğinde, bu sendrom altında savunma hareketini gerçekleştirmiş olan kadına meşru savunma hükümlerinin uygulanabilmesi için, somut olayda bu sendromun özelliklerinin var olup olmadığının bir psikiyatrist tarafından tespit edilmesi yoluna gidilmiştir.

Dolayısıyla, karara konu vakalarda tartışılan bir diğer husus, kadının savunma hareketinin meşru savunma bakımından delillerle ilişkilendirilebilmesi, olayda kötü muameleye maruz kalmış kadın sendromunun söz konusu olduğunu gösteren bir delilin bulunup bulunmadığının tespiti yönündedir.38

ABD Hukuku’nun yanı sıra, şiddete maruz kalmış kadın sendromu argümanının ceza hukukunda meşru savunma kapsamında mı değerlendirileceği yoksa kusurluluğu etkileyen ya da kaldıran bir neden olarak mı ele alınması gerektiği Türk Hukuku’nda da tartışma konusu olmuştur.

Söz konusu sendromun argüman olarak kullanıldığı çoğu olayda, kadına karşı halen mevcut bir saldırı olmamasına rağmen, düzenli hale gelmiş şiddetin devam eden bir saldırı olarak gündeme gelmesi söz konusudur.

Bu nedenle de, gerek karşılaştırmalı hukukta gerekse Türk Hukuku’nda, meşru savunma hukuka uygunluk nedeninin bu sendromun etkisi görülen olaylar bakımından uygulama alanı bulup bulamayacağı sorunu tartışma konusu olmuştur.

Türk doktrininde, kötü muameleye maruz kalmış kadın sendromunun meşru savunma kapsamında değerlendirilmesiyle ilgili olarak, savunma anında mevcut bir saldırıda bulunmayan saldırgana karşı ölümcül kuvvet uygulanmasının, meşru savunmanın kapsamını haddinden fazla genişleteceği ve intikam duygusuyla işlenmiş öldürme eylemlerinin de bu kapsama alınması sonucunu doğuracağı endişesi ifade edilmiştir.39

Doktrinde bir görüş, şiddete maruz kalmış kadın sendromu altında şiddete maruz kalan bir kadının eşini öldürmesi halinde, failin şahsından kaynaklanan bir durum söz konusu olduğu için bunun bir mazeret nedeni olarak kabul edilmesi gerektiğini ifade etmektedir.

Örneğin, bir kadının kendisine şiddet uygulayan eşini, her an kendisine saldırabilir olarak algılaması, aslında psişik boyutta doğru gitmeyen bir durumun varlığını göstermektedir. Burada, kadının gerçeklerle bağı kesilmiştir ve bu durum, meşru savunmaya değil, mazeret nedenine işaret etmektedir.

Şiddete maruz kalan kadınların durumuna bu şekilde yaklaşan görüş, söz konusu sendromun varlığını kadının algılama yeteneğini etkileyen bir hastalık olarak nitelendirebilmekte ve bunun “geçici akıl hastalığı” sayılarak cezayı kaldıran nedenlerden kabul edilebileceği yorumunu yapmaktadır.40

Belirtmek gerekir ki; bu görüş, Amerikan kadın örgütleri tarafından, şiddete maruz kalmış kadınların “deli”, “akıl hastası”, “mazoşist” gibi sıfatlarla damgalanması sonucunu doğurabileceğine dikkat çekilerek, olumsuz şekilde eleştirilmiştir.

Türk doktrininde de, şiddet sarmalında sıkışan kadınların yaşadığı duygu durumunun bir akıl hastalığı olarak görülmemesi gerektiği ifade edilmiştir.41

Şiddete maruz kalan kadın sendromunun meşru savunma kapsamında değerlendirilemeyeceği görüşünü taşıyan Taşkın, meselenin akıl hastalığına bağlı bir mazeret nedeni olarak ele alınmasına yönelik itirazları yerinde gördüğünü belirtmiştir.42

Kanaat

Yargıtay’ın şiddete maruz kalmış kadınların, kendilerine şiddetuygulayan kişiyi öldürmeleri halinde haksız tahrik hükümlerini uyguladığı kararları bulunmaktadır. Yargıtay, düzenli şekilde alkol kullanan ve kendisine şiddet uygulayan eşini öldüren bir kadın hakkında verilen ve yaşanan bu şiddetin haksız tahrik kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varan bir yerel mahkeme kararını onamıştır.43

Söz konusu olay günü, uzun süredir eşinin şiddetine maruz kalan kadın, eşi tarafından dövülmüş ve elleri ile ayakları bağlanmıştır. Kadın, zorlukla ve şans eseri telefona ulaşmış ve babası ile ablasından kendisini kurtarmalarını istemiştir. Babası ile kardeşi yardımına gelmişler ancak eşi ile tartışma yaşamışlar, eşin fiziksel saldırısına uğramışlardır.

Ablasının ellerindeki bağı çözmesinin ardından, eşine ait olan ve koltukta duran bıçağı alan kadın, eşini öldürmüştür. Burada mahkeme, kadını kasten öldürme suçundan mahkum etmiş ve failin suçu, kendisine uygulanan şiddetin yarattığı haksız tahrikin etkisi altında işlediğini belirterek cezayı indirmiştir.

Şiddete maruz kalmış kadın sendromunun haksız tahrik kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini savunanların ortak bakış açısı, söz konusu sendromun meşru savunmanın şartlarını “zorlama” şekilde genişletmesi ve intikam duygusuyla öldürme eylemi gerçekleştiren vakaların da bu kapsama sokulacağı endişesidir.

Doktrinde, kötü muameleye maruz kalmış kadın sendromunun meşru savunma kapsamında değerlendirilmesinin, kavramın genişletilerek yeni sorunlar yaratabileceği belirtilmektedir.

Yerel mahkemeler de bazı kararlarında, kötü muameleye maruz kalan kadının, kendisine kötü muamelede bulunan eşini, mevcut bir saldırının bulunmadığı bir zaman aralığında öldürdüğü olayda, meşru savunmanın varlığını kabul etmiş ve beraat kararı vermiştir.

Örnek bir olayda, şiddet gören G. K., eşi koltuğa yaslanıp sigara içtiği bir anda elektrikli sobanın kablosuyla onu boğmaya çalışmıştır. İlk denemesinde başarılı olamamış, ardından korkarak durmuş ve U. K.’ya su getirmiştir. U. K.’nın “beni boğ, yoksa çok kötü olacak” demesiyle saldırı tehdidini yeniden hisseden G. K. ise ikinci girişiminde U. K.’yı kabloyla boğarak öldürmüştür.44

Söz konusu olayda Sakarya Ağır Ceza Mahkemesi, “Maktulün kendisine çok daha ağır şiddet uygulayabileceğini, hatta öldürebileceğini düşünerek yeniden maktulün boğazını sıkıp öldürmesi şeklinde sonuçlanan olayda sanığın meşru müdafaa şartları içinde öldürdüğü kabul edilmelidir. Olayın gerçekleşme örgüsü meşru müdafaa haline tam olarak uymakta olup hukuka uygunluk ve beraat sebebi oluşturmaktadır. Sanığın eylemi sonradan pişman olmak ve hayata yeniden döndürmek için bazı hareketlerde bulunmuş olmakla birlikte doğrudan maktulü öldürmeye yöneliktir. Sınırın aşılması söz konusu değildir. Yani sanık meşru savunma şartları içerisinde maktule yönelik etkili eylem uygularken amacı zaten onu öldürmektir. Hukuka uygunluk sebebinin varlığı nedeniyle sanığın beraatine karar verilmiştir.” gerekçesiyle, G. K.’nın eyleminin meşru savunma kapsamında olduğuna karar vermiş ve daha sonra bu karar Yargıtay 1. CD tarafından onanmıştır.45

Sonuç

Şiddete maruz kalmış kadın sendromu aile içi şiddetin yoğun olarak yaşandığı toplumlarda mağdur olan kadınların ruhsal durumlarının anlaşılmasına yardımcı olmuştur. Diğer yönden bu kavram, toplumumuzda sıklıkla şiddetin mağduru kadınlar açısından Türk yargı organlarının daha sağlıklı kararlar vermesi için yön gösterici olabilir.

Türk Ceza Hukuku açısından, şiddete maruz kalmış kadın sendromunun, beklenemezlik ilkesi kapsamında, Türk Ceza Kanunun 28. maddesinin lehe kıyasen ele alınmasıyla veya 27. maddesinin 2. fıkrası bağlamında uygulama alanı bulabileceğini düşünmekteyim.

Şiddete maruz kalmış bir kadının ruhsal ve fiziksel koşulları nedeniyle, meşru savunma sınırı aştığı ve bunu stres sonrası travma bozukluğu nedeniyle mazur görülebilecek bir korkuyla yaptığı rahatlıkla söylenebileceği gibi, gördüğü yoğun ve devamlı şiddeti onda manevi cebir oluşturduğu da ifade edilebilir.

Kavramın Ceza Hukuku açısından asıl önemiyse tıp ve psikoloji gibi diğer bilim alanlarındaki bulgu ve teorilerin, rahatsızlıkların Ceza Hukuku doktrininde yol açabileceği değişim ve ilerlemeler için önemli bir tartışma konusu teşkil etmesidir.


Kaynakça

  • APAYDIN, Cengiz, “Kötü Muameleye (Şiddete) Maruz Kalan Kadın Reaksiyonunun Meşru Savunma Hukukundaki Yansımaları”, Terazi Hukuk Dergisi, C: 12, No: 125, Ocak 2017, s. 44-52.
  • AYDIN, Devrim, “Yeni Türk Ceza Hukukundaki Haksız Tahrik”, AÜHFD, C.54, S.1, (225-253), 2005.
  • BAĞIMSIZ İLETİŞİM AĞI HABER KAYNAĞI, ‘Şiddet Gördüğü Kocasını Öldüren Kadın Beraat Etti.’, 16 Mart 2016, 16.10, (<https://m.bianet.org/bianet/kadin/173066-siddet-gordugu-kocasini-olduren-kadin-beraat-etti>).
  • BIGGERS, J.R, “A Dynamic Assesment of the Battered Woman Syndrome and Its Legal Relevance”, Journal of Forensic Psychology Practice, V.3:3, (1-22), 2008.
  • BOTTALICO, Barbara/BRUNI, Tommaso, “Post Traumatic Stress Disorder, Neuroscience, and the Law”, International Journal of Law and Psychiatry, V. 35, (pp. 112-120), 2012
  • COOKSON, Cara, ConfrontingOurFear: Legislating Beyond BatteredWomanSyndromeandTheLaw of Self Defense in Vermont”, VermongLawReview, Vo. 34, (pp. 415-447), 2009.
  • DEMİRBAŞ, Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. Baskı, Seçkin, 2009, Ankara.
  • DİLBER, Alev, Türk ve Amerikan Ceza Hukukunda Meşru Savunma (Yüksek Lisans Tezi), Özyeğin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Haziran 2014.
  • DÖNMEZER, Sulhi/ERMAN, Sahir, “Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku”, Genel Kısım, Cilt 2, Sulhi Garan Matbaası, İstanbul, 1974.
  • O’KEEFE, Maura, “Posttraumatic Stress Disorder Among Incarcerated Battered Women: A Comparison of Battered Women Who Killed Their AbusersandThose Incarcerated for Other Offenses”, Journal Of Traumatic Stress, Vol. 11, No. 1, (71-85), 1998.
  • ÖZBEK, Veli Özer, et. al., Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 2. Baskı, Seçkin, Ankara, 2011.
  • ÖZEN, Muharrem, Türk Ceza Hukukunda Meşru Müdafaa, Seçkin, Ankara, 1995.
  • RUSSEL, Brenda L., Battered Women Syndrome As a Legal Defense, History Effectiveness and Implications, McFarland, USA, 2010.
  • TAŞKIN, Ozan Ercan, “Kötü Muameleye Maruz Kalmış Kadın Reaksiyonu: Meşru Savunma mı, Mazeret Nedeni mi?”, Ceza Hukuku Dergisi, C: 8, No: 21, Nisan 2013, s. 104-117.
  • TÜRK CEZA KANUNU, s. 5237.
  • ÜNER, Sunday/YÜKSEL, İlknur/KOÇ, İsmet/ERGÖÇMEN, Banu/TÜRKYILMAZ, Ahmet, “Sonuçlara Genel Bir Bakış”, Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması, Ankara, 2009, s. 185, (<http://www.kadininstatusu.gov.tr/upload/kadininstatusu.gov.tr/mce/eski_site/tdvaw/doc/Ana_Rapor_Mizan_1.pdf>).
  • <www.lexisnexis.com>
  • <www.milliyet.com.tr>
  • <www.legalbank.com>

Referanslar

  • 1 Çeşitli makale ve kaynaklarda, çoğunluk görüş ve kullanımda ‘örselenmiş kadın sendromu’ olarak da bilinmektedir. Türkçe uygunluğu ve anlaşılabilirliği sebebiyle şiddete maruz kalmış kadın deyiminin daha yerinde olduğunu düşünmekteyim.
  • 3 ÜNER, Sunday/YÜKSEL, İlknur/KOÇ, İsmet/ERGÖÇMEN, Banu/TÜRKYILMAZ, Ahmet, “Sonuçlara Genel Bir Bakış”, Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması, Ankara, 2009, s. 185 (<http://www.kadininstatusu.gov.tr/upload/kadininstatusu.gov.tr/mce/eski_site/tdvaw/doc/Ana_Rapor_Mizan_1.pdf>).
  • 4 Bağımsız İletişim Ağı, ‘Şiddet Gördüğü Kocasını Öldüren Kadın Beraat Etti.’, 16 Mart 2016, 16.10, (<https://m.bianet.org/bianet/kadin/173066-siddet-gordugu-kocasini-olduren-kadin-beraat-etti>)
  • 5 Vikipedi, ‘Sendrom’, (<https://tr.wikipedia.org/wiki/Sendrom>)
  • 6 BIGGERS, J.R., “A Dynamic Assessment of the Battered Woman Syndrome and Its Legal Relevance”, Journal of Forensic Psychology Practice, V.3:3, (1-22), 2008, s. 3.
  • 7 BIGGERS, s. 4.
  • 8 RUSSEL, Brenda, L., Battered Women Syndrome As a Legal Defense, History Effectiveness and Implications, McFarland, USA, 2010, s. 19.
  • 9 O’KEEFE, Maura, “Posttraumatic Stress Disorder Among Incarcerated Battered Women: A Comparison of Battered Women Who Killed Their Abusers and Those Incarcerated for Other Offenses”, Journal Of Traumatic Stress, Vol.11, No.1, (71-85), 1998, s. 71 vd; SLOBOGIN, s. 113 vd.
  • 10 BOTTALICO, Barbara/BRUNI, Tommaso, “Post Traumatic Stress Disorder, Neuroscience, and the Law”, International Journal of Law and Psychiatry, V.35, (pp.112-120), 2012, s. 115 vd.
  • 11 O’KEEFE, s. 80 vd.
  • 12 Bkz. The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders, DSM IV, American Psychiatric Association, (<http://justines2010blog.files.wordpress.com/2011/03/dsm-iv.pdf>), s. 424 vd.
  • 13 O’KEEFE s. 81 vd.
  • 14 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, Madde 24 ila Madde 34 arasındaki ilgili tüm maddelerde, ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan sebepler belirtilmiştir.
  • 15 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, Madde 32, Akıl Hastalığı.
  • 16 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, Madde 25, Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali.
  • 17 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, Madde 29, Haksız Tahrik.
  • 18 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, Madde 28, ‘Beklenmezlik ilkesi kapsamında manevi cebrin düzenlendiği madde hükmü’.
  • 19 COOKSON, s.422; ayrıca bkz. FAIGMAN, The Battered Woman Syndromeand Self Defense: A Legal and Empirical Dissent”, Virginia Law Review, Vol.72:619, (p. 619-647), 1986
  • 20 ÖZEN, Muharrem, Türk Ceza Hukukunda Meşru Müdafaa, Seçkin, Ankara, 1995, s. 71.
  • 21 Bkz. ÖZEN, s. 71-112.
  • 22 DÖNMEZER, Sulhi/ERMAN, Sahir, “Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku”, Genel Kısım, Cilt 2, Sulhi Garan Matbaası, İstanbul, 1974, s. 127 vd.
  • 23 DÖNMEZER/ERMAN, s. 127.
  • 24 ÖZEN, s. 79.
  • 26 DÖNMEZER/ERMAN: s. 128 vd.
  • 27 ÖZEN, s. 122 vd.
  • 28 DÖNMEZER/ERMAN, s. 130 vd.
  • 29 Francine Hughes adlı kadının yaşadıkları daha sonra “Yanan Yatak (The Burning Bed)” adlı TV filmine konu olmuştur. (bkz. <http://www.imdb.com/title/tt0087010/>)
  • 30 DEMİRBAŞ, Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6.Baskı, Seçkin, 2009, Ankara, s. 411.
  • 31 ÖZBEK et. al., s. 288.
  • 32 AYDIN, Devrim, “Yeni Türk Ceza Hukukundaki Haksız Tahrik”, AÜHFD, C.54, S.1, (225-253), 2005, s. 229. ve 236.
  • 33 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, Madde 28, ‘Beklenemezlik ilkesi kapsamında manevi cebrin düzenlendiği madde hükmü.’
  • 34 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, Madde 27, 2. Fıkra.
  • 35 State v. Norman, 366 S. E. 2d 586, 1988, <www.lexisnexis.com>, Erişim tarihi: 20.01.2020.
  • 36 Apaydın, “Kötü Muameleye (Şiddete) Maruz Kalan Kadın Reaksiyonunun …”, s. 46, dn: 7.
  • 37 Dilber, Alev, Türk ve Amerikan Ceza Hukukunda Meşru Savunma (Yüksek Lisans Tezi), s. 71.
  • 38 Konuyla ilgili kararlar için bkz.: State v. Manning, 598 N.E. 2d 25 (Ohio Ct. App. 1991). Ayrıca bkz.: State v. Pargeon, 582 N.E. 2d 665 (Ohio Ct. App 1991); Giannetakis, s. 7.
  • 39 Konuyla ilgili bkz.: Apaydın, “Kötü Muameleye (Şiddete) Maruz Kalan Kadın Reaksiyonunun …”, s. 46.
  • 40 Söz konusu sendromun travma sonrası stres bozukluğunun bir türü olması ve bunun akıl hastalığı olarak ele alınıp alınmamasıyla ilgili görüşler için bkz.: Taşkın, s. 114; Küçüktaşdemir, s. 555- 556.
  • 41 Erden Tütüncü, s. 480
  • 42 Taşkın, s. 117. (Taşkın kişisel görüşünü belirtirken, ABD hukukunda hukuka uygunluk nedenleri ve mazeret nedenlerinin tasnif ve içeriğinin kendine özgü bazı özellikler taşımasına rağmen, Amerikan hukukunda Dressler tarafından dile getirilen ve kişilerin adil seçme olanağından yoksun bulunmasına bağlanan mazeret nedeni kavramlaştırmasına dikkat çekmektedir.)
  • 43 Yargıtay 1. CD, 31.01.2011, E. 2010/7379, K. 2011/279.
  • 44 Olay hakkında fail, şu açıklamaları yapmıştır: “Her şey Macera Avcısı isimli filmi izlerken oldu. Sahnelerden birinde aktör ormanda üstü çıplaktı. Uğur, bir anda ‘Böyle şeylere bakmak çok mu hoşuna gidiyor, neden bakıyorsun, ben evde yokken sen böyle filmleri mi izliyorsun’ diyerek bağırmaya başladı. Ablasıyla beni köye göndereceğini söyledi, bir yandan da tekme ve yumrukla dövüyordu. Soba karıştırmaya yarayan ucu eğik bir sopa ile bana vurdu. Kaçmaya çalışırken bana ‘üzerindeki elbiseleri ben aldım soyun’ dedi. Zorla çırılçıplak soydu ve o şekilde sokağa çıkarmak istedi. Bu defa saçlarımdan sürükleyerek evin salonuna getirdi. 10 dakika dövdü. Elektrikli sobanın kablosunu prizden çıkardım, yerde oturan Uğur’un boynuna dolayıp 2 dakika sıktım. Yüz üstü yere düştü. Bir bardak su istedi, getirdim. ‘Beni boğ, yoksa çok kötü olacak. İyi boğ ama’ dedi. Öldüreceğini düşündüm. İkinci hamleyi yaparak, boynundaki kabloyu elime doladım ve sıktım. Kendimden geçmiştim.” (<https://www.milliyet.com.tr/gundem/kocasini-bogduberaat-2009509>).
  • 45 <https://www.milliyet.com.tr/gundem/kocasini-bogdu-beraat-2009509>

İlginizi Çekebilir: Aile İçi Şiddet Mağdurlarının Başvurabileceği Yollar Nelerdir?