Okuma Süresi: 9 Dakika

Acentelik Sözleşmesinde Haklarınız: Portföy Tazminatı Nedir ve Nasıl Talep Edilir?

Yazarlar: ÇAĞRI KAPLAN, MERVE ATAMAN, MURATCAN KORKMAZ, SERRA ÇOŞKUN
Acentelik Sözleşmesinde Haklarınız: Portföy Tazminatı Nedir ve Nasıl Talep Edilir?

Acentelik sözleşmesinin sona ermesiyle birlikte ortaya çıkan haklar ve tazminatlar, acenteler için kritik öneme sahiptir. Bu kapsamda, portföy tazminatı, acentenin emek ve çabalarının karşılığını alabilmesi için hayati bir mekanizma sunar.

Makalemiz, portföy tazminatının ne olduğunu, hangi koşullar altında talep edilebileceğini ve bu süreçte acentelerin nasıl bir yol izlemesi gerektiğini detaylı bir şekilde ele alıyor. Acentelik sözleşmesi sonrası haklarınızı anlamak ve portföy tazminatından en iyi şekilde yararlanmak için hazırladığımız bu rehber; sizlere değerli bilgiler sunmayı amaçlamaktadır.

Portföy Tazminatı Kavramı

Denkleştirme bedeli, acentelik sözleşmesinin sona ermesiyle acentenin oluşturduğu müşteri çevresinden yararlanmaya devam eden işletmenin, sözleşmenin sona ermesiyle ücret hakkını kaybeden acenteye ödediği bir karşılıktır. Türk Hukuku’nda bu talep “portföy akçesi”, “müşteri tazminatı”, “portföy tazminatı” ve “denkleştirme istemi” gibi farklı şekillerde anılmıştır.

Portföy tazminatının temeli, acentenin sigorta sözleşmeleri vasıtasıyla söz konusu şirkete kazandırdığı müşteri portföyü üzerindeki hakkına dayanmaktadır. Sigorta Kanunu madde 23/16 uyarınca;

Sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra sigorta şirketi sigorta acentesinin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde ediyor ve hakkaniyet gerektiriyorsa; sigorta acentesi, sigorta şirketinden tazminat talep edebilir. Ancak, sigorta acentesinin haklı bir nedene dayanmaksızın sözleşmeyi feshetmesi ya da kendi kusuruyla sözleşmenin feshine neden olması halinde tazminat hakkı düşer.

Bu bağlamda, Sigorta Kanunu madde 23/16’da da belirtildiği üzere şirket bu portföy sayesinde önemli menfaatler elde etmekte ve de hakkaniyet gerektiriyor ise sigorta acentesi tazminat talebinde bulunabilecektir.

Ancak, Kanun’da iki durumdan birinin varlığı halinde tazminat talebinin ileri sürülemeyeceği düzenlenmiştir. Bunlardan birincisi sigorta acentesinin sözleşmeyi haksız yere feshetmesi, diğeri ise sigorta acentesinin kendi kusuru sözleşmenin feshine sebep olması durumlarıdır.

Bu durumlar söz konusu olduğunda Sigorta Kanunu uyarınca tazminat talebi mümkün olmayacaktır. Tazminatın talep edilebilmesi için çeşitli koşulların oluşmasına ihtiyaç vardır.

Portföy Tazminatının Koşulları

Ticaret Kanunu’nun 122. maddesinde ‘’acentelik sözleşme ilişkisinin’’ sona ermesinden sonra belirli şartlar altında denkleştirme talebinde bulunulabileceğini öngörülmektedir. Bu fıkra, üç şartın birlikte gerçekleşmesini gerekli kılmaktadır.

  1. İş Sahibi, acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde ediyor olmalı,
  2. Acente, sözleşme ilişkisinin sona ermesinin sonucu olarak, onun tarafından işletmeye kazandırılmış müşterilerle yapılmış veya kısa bir süre içinde yapılacak olan işler dolayısıyla sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği ücret isteme hakkını kaybediyor olmalı,
  3. Somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde, denkleştirmenin ödenmesi hakkaniyete uygun düşüyor olmalıdır (TTK.m.122.1).

Yeni Müşterilerden Sözleşmenin Sona Ermesinden Sonra Önemli Menfaat Elde Edilmesi

Acentelik ilişkisinin kurulmasıyla acente tarafından iş portföyü geliştirmeye çalışarak yeni müşteri çevresi oluşturulması hedeflenmektedir.

Acentenin yeni getirdiği ve acentenin devralıp ticari ilişkisini geliştirdiği, daha fazla ürün sattığı, sattığı ürünün çeşitliliğini artırdığı müşteriler ile iş sahibinin görüşmediği eski müşterilerle yeniden ilişki kurulması hallerinde bu müşteriler yeni müşteri olarak kabul edilebilir.

Acentenin denkleştirme talebini ileri sürebilmesi için müşteri çevresi veya ticari ilişkiler oluşturması yeterli olmayıp; Türk Ticaret Kanunu (TTK) madde 122/1-a uyarınca iş sahibinin acente tarafından oluşturulan bu imkânları kullanarak önemli menfaatler elde etmesi de gereklidir.

İş sahibinin, acentenin hazırladığı potansiyel iş imkânlarından, somut olarak bir menfaat elde etmesi şarttır. İş sahibinin objektif veya subjektif bir nedenle söz konusu müşteriler ile işlem yapmaması veya işletmesini kapatması ve bu nedenle önemli bir menfaat elde etmemesi, denkleştirme talebini ortadan kaldırır. Serbest piyasa şartlarında iş sahibi, acentenin bulup yönlendirdiği müşteriler ile iş yapmaması durumunda bu durumu acenteye karşı gerekçelendirme ve açıklama yükümlülüğü bulunmamaktadır.

Acentenin Ücret Kaybı

TTK madde 122/1-b acentenin denkleştirme talep edebilmesinin diğer bir şartını düzenlemektedir. Bu maddeye göre; acente, sözleşme ilişkisinin sona ermesinin sonucu olarak, onun tarafından işletmeye kazandırılmış müşterilerle yapılmış veya kısa bir süre içinde yapılacak olan işler dolayısıyla sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği ücret isteme hakkını kaybediyorsa denkleştirme talep edebilir.

Kural olarak acentenin ücret kaybının iş sahibinin elde ettiği menfaate karşılık geleceği kabul edilmektedir. Bu sebeple, hesaplama esnasında da öncelikle acentenin kaybı hesaplanmakta, iş sahibinin, kazancının bundan daha az olduğunu iddia etmesi halinde, bunu ispat yükü kendisine yüklenmektedir.

Denkleştirmenin Hakkaniyete Uygun Düşmesi

Hakkaniyet şartı, bir taraftan acentenin gayretleri, imaj yaratma, iş sahibi ve ürününü tanıtma, diğer taraftan da rekabet piyasasında pay alma çalışmaları şeklinde tanımlanır.

Acente bu başlıklar altındaki faaliyetlerde gayret gösterip, başarılı olması durumunda denkleştirme talep etmeye hak kazanmış olacaktır.

Hakkaniyet şartının değerlendirilmesinde somut olayın özellikleri, diğer şartlara göre daha fazla rol oynamaktadır. Hatta bir anlamda, diğer şartların gerçekleşmesinden sonra, bu şartların somut olayın özelliklerine göre genel bir yorumlanmasıdır.

Bu nedenle, diğer şartlar gerçekleşse bile, denkleştirme talebinin hakkaniyete uygun olmaması durumunda bu talep ileri sürülemez.

Bu hakkaniyet denetimi esnasında iş sahibi ürün veya hizmetinin tanıtılması, imaj yaratılması, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisi veya tanınmış markanın olup olmaması gibi unsurlar dikkate alınabilir.

Denkleştirme isteminde bulunan, sözleşme dönemi içerisinde ortaya koyduğu çabaları sonucu oluşturduğu müşteri kitlesinden, sağlayıcının, sözleşmenin sona ermesinden sonraki dönemde de fayda sağlayacağı öngörüsünün karşılığı olarak, bu tek taraflı faydanın eşitlenmesi ve eşitsizliğin giderilmesi adına denkleştirme isteminde bulunmaktadır.

TTK 122. maddede acentelik sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra belirli şartlar altında denkleştirme talebinde bulunabileceğini öngörmektedir. 122. maddenin 5. fıkrası ise gerekli şartların gerçekleşmesi ile denkleştirme talebinin benzeri sözleşme ilişkilerine uygulanabilmesinin önünü açmaktadır.

Bu fıkra üç şartın birlikte gerçekleşmesini gerekli kılmaktadır. Birincisi hakkaniyete aykırı düşmeme, ikincisi sözleşmenin tekel hakkı vermesi ve üçüncüsü ise sürekli sözleşme ilişkisinin bulunmasıdır.

Yargıtay içtihatlarında ve yasada portföy tazminatı ödenmesinin hakkaniyet gereği olduğu belirtilmişse de hakkaniyet ile neyin kastedildiği açıklanmamış, Yargıtay kararlarında bu durumun tespiti bilirkişi incelemesine bırakılmıştır.

Bu konuda, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 21.3.2008 T. ve 2007/9285 E., 2008/2759 K. sayılı ilamına göre;

…Portföy tazminatının tek satıcı tarafından sağlanan müşteri çevresi, sözleşmenin haksız feshi ile davacı yönünden oluşan ekonomik kayıp ve diğer unsurlar gözetilerek hakkaniyete uygun olarak belirlenmesi özel ve teknik bilgiyi gerektirdiğinden, miktarı yönünden uzman bilirkişi kurulundan rapor alınması gerektiği dairemizin emsal uygulamalarında kabul edilmiştir. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda doktrindeki görüşlere paralel olarak portföy tazminatının davacı şirketin son beş yılın ortalama yıllık kazancı, son yılın kazancı ve son iki yılın ortalama kazancına göre belirlenebileceği belirtilmiş ise de davacının talep edebileceği portföy tazminatı miktarı mahkemenin takdirine bırakılmıştır. Bu durumda, mahkemece gerektirici nedenleri irdelenmek suretiyle bilirkişi raporunda belirtilen seçenekler gözetilerek hüküm kurulması, bilirkişi raporu yeterli görülmezse oluşturulacak yeni bir uzman bilirkişi kurulundan rapor alınarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…’’

Portföy Tazminatının Hesaplanması

Doktrinde portföy tazminatının miktarı bakımından görüş birliği bulunmamaktadır. Yargıtay kararlarında gerekli şartların oluşması halinde denkleştirme miktarının konusunda uzman bilirkişi kurulundan rapor alınarak tespit edilmesi uygun bulunmuştur (Evcimik, 2010, 86).

TTK madde 122/2 ile denkleştirme tazminatına üst sınır getirilmiştir; “son beş yıllık kazancının’’ ortalaması üst sınır olarak belirlenmiştir ve buna göre hakkaniyete uygun bir tazminat hesabı yapılması kabul edilmiştir.

Doktrinde bu konuyla ilgili şu görüşler şunlardır; Arkan, bu tazminatın tayininde esas alınacak ölçünün, açık biçimde gösterildiğini, zira bu hüküm gereğince tazminat, acentenin son beş yıllık faaliyetinin sonucunda aldığı yıllık ücret ve diğer ödemelerin ortalamasına, acentelik ilişkisinin daha kısa bir süre için devam etmiş olması halinde ise, faaliyetin devamı sırasındaki ortalamaya göre hesaplanacağını belirtmiştir.

Portföy Tazminatının hesaplanmasında öncelikle denkleştirme ham karşılığı hesaplanır. Ham karşılık son faaliyet yılında elde edilen faaliyet karı olmalıdır.

  • Bu miktardan önceki müşterilerden gelen gelirler çıkartılmalıdır.
  • Portföyün beş (5) yıl süreyle ortalama %20 azalacağı varsayımı kabul edilir ve belirlenen miktardan her yıl %20 azaltılmak suretiyle beş (5) yıllık hesaplama yapılır.
  • Bu yapılacak hesaplama sonucu toplanan miktar peşin ödeneceğinden elde edilecek faiz geliri toplam miktardan çıkartılır.

Kanun hükmü uyarınca; bayinin son beş (5) yıllık hasılat tutarı ortalaması üst sınır kabul edilecek olup; elde edilen tutarla son beş (5) yıllık hasılat ortalaması karşılaştırılacak ve elde edilen tutar az ise bu tutar, fazla ise üst sınır olan son beş (5) yıllık hasılat ortalaması denkleştirme tazminatı olarak belirlenecektir. Kanun’da belirtilen asgari unsurlara göre hesaplama yapılırken; aşağıdaki adımların takip edilmesi gerekeceği kabul edilmektedir.

  1. İş sahibi menfaatinin hesaplanması (ileriye yönelik projeksiyon),
  2. Acentenin kaybının hesaplanması (ileriye yönelik projeksiyon),
  3. Bu kazanç ve kayıp çerçevesinde hakkaniyet bakımından tutarın belirlenmesi,
  4. Belirlenen tutarda üst sınır denetimi (taraflar arasındaki sözleşmenin son beş yılı içinde elde edilen kazancın bir yıllık ortalaması, daha kısa süre devam etmişse bunun ortalaması).

İş sahibi menfaatini ve acente kayıplarını hesaplarken; sektör uygulamalarının, olası müşteri kayıp oranlarının ve/veya satış yapılan müşterilere ardından bakım, onarım, yedek parça gibi ek hizmet ve ürün satışları yapılıyorsa bunların da dikkate alınması gerekir.

Ayrıca, acenteye gelecek yıllar için yapılacak ödeme tek kalemde yapılacağı için uygun bir faiz indiriminin yapılacağı belirtilmektedir.

Portföy Tazminatının Dava Yoluyla İleri Sürülmesi

TTK. madde 122/IV ikinci cümlesinde, denkleştirme talebinin acentelik sözleşmesinin bitimine müteakip bir yıl içerisinde iş sahibine karşı ileri sürülmesi gerektiği vurgulanmıştır.

Bir yıl olarak belirlenen bu sürenin başlangıcı ise acentelik sözleşmesinin sona erdiği tarih olarak kabul edilmektedir. Yine, TTK madde 122/4 madde gerekçesinde; bir yıllık sürenin hak düşürücü süre mi yoksa zaman aşımı süresi mi olduğu yönünde bir düzenleme mevcut değildir.

Madde gerekçesinde bu sürenin zaman aşımı süresi mi yoksa hak düşürücü süre mi sorusuna, öğreti ve yargının menfaat dengesini gözeterek alacağı kararlar şekillendirileceği hususu belirtilmiş ise de bu sürenin gerekçeden yola çıkarak yapılan yoruma göre hak düşürücü süre olduğu kabul edilmektedir.

Yine, gerekçeye göre; hükmün adalet temeline dayalı olması gerektiğinden Alman öğretisinde bir yıllık süre hak düşürücü süre olarak kabul edildiği vurgulanmıştır. Keza, sözleşmenin feshinden sonra ilk evrede acentenin denkleştirme ihtiyacı duymaması nedeniyle bir yıllık süre içerisinde bu yönlü talebini ileri sürmemesi ve aradan bir yıl geçtikten sonra denkleştirme talebinde bulunması maddenin düzenlenme amacına aykırılık teşkil etmektedir.

Her ne kadar gerekçede bir yıllık sürenin hak düşürücü süre olduğu yönünde yorumlara yer verilmiş ve “adalet temelli” ifadesi kullanılmış ise de denkleştirme talebi düzenlemesinin “hakkaniyet temelli” bir düzenleme olduğunu söylemek daha uygun olacaktır.

Kanun tarafından güvence altına alınan denkleştirme talep hakkı, taraflar arasında düzenlenen bir sözleşmeden doğmadığından varlığına ve miktarına ancak hakkaniyet temelinde yapılacak değerlendirme ile karar verilecektir. Sürenin hak düşürücü süre olması bu nedenle önemlidir.

Bu kapsamda önem taşıyan bir diğer husus da acentelik sözleşmesinden doğan tüm taleplerin (TTK m 122.4,c.2 hükmündeki) bir yıllık hak düşürücü süreye tâbi olmadığıdır.

Şöyle ki; uygulamada denkleştirme istemi genellikle tek başına dava edilmemekte, sözleşmenin davalı tarafından haksız feshi nedeniyle komisyon, yoksun kalınan kâr, gelir kaybı ve komisyon alacağı gibi taleplerle beraber ileri sürülmektedir. Söz konusu talepler arasından ise sadece denkleştirme istemi bir yıllık hak düşürücü süreye tâbidir.

Acentelik sözleşmesinden doğan gelir kaybı ve komisyon alacağı talepleri ise TBK madde 147.5 hükmü uyarınca beş yıllık zaman aşımı süresine tâbidir. Bu itibarla somut olayda dava bir yıllık hak düşürücü süre geçirildikten sonra açılmış olsa bile, davanın tamamının reddedilmemesi, denkleştirme istemi dışındaki taleplerin kendi zamanaşımı sürelerine göre değerlendirilmesi gerekmektedir.

Örneğin Yargıtay, 2015 tarihli bir kararında; “davacının portföy tazminatı dışındaki gelir kaybı ve komisyon alacağı hakkında da bir yıllık hak düşürücü sürenin uygulanmasını” bozma gerekçesi olarak kabul etmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararlarına göre de; “Kanun’da dava açılmasından söz edilmeyip tazminat talebinin ileri sürülmesinden söz edildiği hususu dikkate alındığında, 1 yıllık sürenin dava açılması için değil, tazminat talebinin ileri sürülebilmesi için bir hak düşürücü süre olarak anlaşılması gerektiği kabul edilmelidir.

Portföy Tazminatı Kararları

Hukuk Dairesi 2016/8920 E., 2017/7468 K.Mahkemesi: Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasında görülen davada … Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 19/11/2015 tarih ve 2014/944-2015/884 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında 19/09/2011 tarihinde yetkili acentelik sözleşmesi imzalandığını, davalı … şirketi adına aracılık faaliyeti yaptığını, davalı … şirketinin hiçbir gerekçe göstermeden 17/10/2012 tarihli ihtarname ile acentelik sözleşmesinin 23. maddesine istinaden 3 aylık süre sonunda sözleşmenin feshedileceğini bildirildiğini, 27/03/2013 tarihli ihtarname ile de sözleşmenin feshedildiğinin bildirildiğini, müvekkilinin yüksek montajlı çalışan acente olduğunu, fesih tarihine kadar tüm cari hesap ödemelerini eksiksiz yerine getirdiğini, davalı … şirketinin müvekkilinin müşteri çevresiyle menfaat elde etmeye devam edeceğini, davalı şirketin müvekkili acente ile elde ettiği menfaatler için hakkaniyete uygun portföy tazminatı ödemesi gerektiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla sözleşmenin sebep gösterilmeksizin tek taraflı fesih edilmesi sebebiyle şimdilik 10.000,00 TL denkleştirme tazminatının ticari faizi ile tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

  • İstanbul BAM
  • 12. Hukuk Dairesi
  • Esas: 2018 / 1246
  • Karar: 2020 / 432
  • Karar Tarihi: 20.04.2020

… Dava, münhasır distribütörlük (tek satıcılık) sözleşmesinden kaynaklanan portföy (denkleştirme) tazminatının tahsili istemine ilişkindir. TTK’nun 122/5 m. uyarınca TTK 122. m. hükmü, hakkaniyete aykırı düşmedikçe, tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi hâlinde de uygulanacaktır. TTK 122. m. uyarınca tazminat talep edebilmek için, öncelikle karşı tarafla tek satıcılık vb. bir ilişki içinde olunduğunun ispatı gerekir. Tek satıcılık sözleşmesi; üretici ile tek satıcı arasındaki ilişkileri düzenleyen, üreticinin mallarını belirli bir bölgede tekel şeklinde satmak üzere tek satıcıya göndermeyi üstlendiği, tek satıcının da kendisine gönderilen malların sürümünü artırmak için kendi adına ve hesabına faaliyette bulunduğu, taraflar arasında sürekli borç ilişkisi doğuran isimsiz bir sözleşmedir (Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin 28.09.2016 tarihli 2016/5707 E., 2016/12723 K. sayılı emsal kararı). TTK 122/4 m. uyarınca denkleştirme istem hakkının sözleşme ilişkisinin sona ermesinden itibaren bir yıl içinde ileri sürülmesi gerekmekte olup, taraflar arasındaki ilişkinin sona erdiği tarih (en erken 31.08.2012) dikkate alındığında, istem hakkının hak düşürücü sürede ileri sürüldüğü kabul edilmiştir. Davacı taraflar arasında münhasır distribütörlük yani tek satıcılık ilişkisi olduğunu ileri sürmüş ise de, davalı bunu inkar etmiş, davacıya hiçbir zaman münhasır satış yetkisi verilmediğini belirtmiştir. Taraflar arasında akdedilen 01.01.2006 tarihli Sözleşme incelendiğinde, “Atama” başlıklı 1. m. uyarınca davalının davacıyı ürünlerinin satışını gerçekleştirmek üzere distribütörü olarak görevlendirdiği, atamanın hususi bir atama olmadığının belirtildiği, münhasır distribütörlüğe (tek satıcılığa) yönelik ifadeye rastlanılmadığı görülmüştür. Kaldı ki tarafların Türk tabiiyetinde olmaları nedeniyle 805 sayılı yasanın 1. m. uyarınca İngilizce dilinde düzenlenen sözleşmenin geçersiz olduğu kabul edilmelidir. Davacı davalının belirli ürünlerinin satışının 7 yıl boyunca Marmara ve Ege bölgesinde sadece kendisi tarafından yapıldığını ileri sürmüş ise de salt fiili uygulama münhasır satış yetkisini ispata yeterli bulunmamaktadır. Yine gerek davanın niteliği gereği mümkün olmaması, gerekse davalı tarafça açıkça muvafakat edilmemesi nedeniyle, ilk derece mahkemesince bu hususta dinlenen tanık beyanlarına da itibar edilmemiştir. Bu durumda davacı, davalının münhasır distribütörü (tek satıcısı) olduğu yönündeki iddiasını ispat edememiştir. İlk derece mahkemesinin bu yöndeki gerekçesi doğru olmakla birlikte, bu durumda somut olaya TTK 122. m. uyarınca acentelik hükümlerinin uygulanması gerektiği yönündeki gerekçesi ise hatalıdır. Zira TTK 102. m. uyarınca ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya işletmenin çalışanı gibi işletmeye bağlı bir hukuki konuma sahip olmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak, belirli bir yer veya bölge içinde sürekli olarak ticari bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları o tacir adına yapmayı meslek edinen kimseye acente denilmekte olup, somut olayda ise davacının davalı sözleşmelerine aracılık etmesi söz konusu olmadığı gibi ürünleri davalı değil kendi nam ve hesabına satmaktadır, dolayısıyla acentelik hükümlerinin somut olayda uygulama yeri bulunmamaktadır. Bu durumda somut olayda TTK 122. m. uygulama alanı bulamayacağından, bu madde uyarınca denkleştirme tazminatı koşullarının da oluşmadığının kabulü gerekmiştir. Kaldı ki münhasır satış yetkisinin ispat edildiği kabul edilse dahi, bu durumda davacının öncelikle sözleşmeyi haklı nedenle feshettiğini ispat etmesi gerekir. İlk derece mahkemesince davacının haklı feshi ispat edemediği kabul edilmiş, davacı tarafça hükmün bu yöndeki gerekçesi istinaf edilmediğinden kesinleşmiştir. O halde ilk derece mahkemesince verilen davanın reddine yönelik karar sonucu itibariyle doğru ise de, gerekçesi değiştirilmiş olduğundan ve bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı vekilinin katılma yoluyla istinaf başvurusunun kabulü ile HMK 353(1)b-2 m. uyarınca hükmün kaldırılmasına ve davanın reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.


Kaynakça

  • <https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2661606>
  • Yargıtay 11.HD, 19.04.2017, E.2016/3679, K.2017/2275.
  • AYAN, Denkleştirme Talep Hakkı, s. 190. “Müvekkilin kazancı ile acentenin kaybının birbirinin karşılığı olduğu” hususunda bkz.
  • <https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezDetay.jsp?id=fxULq1_X60coZC3x-tyfBQ&no=8gY1k_3CHWvD8yBoPmMs1g>
  • Yargıtay 19. HD 21.3.2008 T. ve 2007/9285 E., 2008/2759 K. Sayılı kararı için bkz. Kazancı İçtihat Bankası, (Çevrim içi) 1 Kasım 2014.
  • <http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/TEZ/53224.pdf>
  • Erdem, Ercüment: Milletlerarası Ticaret Hukuku, İstanbul, 2017.
  • <https://acikerisim.dicle.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/11468/8615/T%C3%BCrk%20hukukunda%20acentelerin%20denkle%C5%9Ftirme%20talep%20hakk%C4%B1.pdf?sequence=1&isAllowed=y>
  • <https://www.buraksenhukuk.com/portfoy-tazminati-denklestirme-tazminati>
  • <https://www.tahan-cem.av.tr/tr/guncel-hukuk/detay/Portfoy-Tazminatinin-Hesaplanmasi/6/76/0>
  • ARKAN, Sabih; Ticari İşletme Hukuku, Gözden Geçirilmiş ve Genişletilmiş 13. Baskı, Ankara 2007.