Okuma Süresi: 15 Dakika

Start-up Nedir?

Yazar: ADEM AKKIR
Start-up Nedir?

MGC Legal’in Ortak Avukatlarından Adem AKKIR’ın “Türkiye’de Girişimcilik ve Hukuki Boyutları” kapsamında kaleme aldığı “Start-up Nedir?” başlıklı makalemizi okumanıza sunarız. İşte detaylar…

Start-up Nedir?Start-up”, yirminci yüzyılın sonlarında ortaya çıkmıştır. Yeni olmakla birlikte, çağımızda oldukça popüler hale gelmiş bir kavramdır. Günümüzde bir fenomen olan Start-up’ların yükselişi, teknoloji ve küreselleşmedeki gelişmelerle yakın ilişki içerisindedir.

Kelimenin en yalın anlamıyla Start-up; yakın zamanda faaliyete geçen, henüz yaşam döngüsünün başındaki işletmeleri ifade etmektedir. Bununla birlikte, teknik anlamda bir Start-up girişimden söz edebilmek için, zamansal anlamda yenilik tek başına belirleyici ölçüt değildir.

Buna ilave olarak, bir girişimin Start-up olarak nitelendirilebilmesi için teknoloji ve yenilik merkezli bir yaklaşımın odak alınması gerekmektedir. Start-up’ları geleneksel girişim biçimlerinden ayıran diğer bir boyutsa; kalkınma ve değişimi önceleyen yapılarıdır. Start-up’lar yenilik içeren ürün ve hizmetleri meydana getirmek için bir veya birden fazla girişimcinin bir araya kurdukları yatırıma açık genç şirketlerdir. Start-up’lar yenilik içeren ürün ve hizmetleri meydana getirmek için bir veya birden fazla girişimcinin bir araya kurdukları yatırıma açık genç şirketlerdir.

Start-up’ların kurumsal yapılarından kaynaklanan bu özellikler, söz konusu girişimlerin sıklıkla teşvik edilmesine ve destek gösterilmesine yol açmıştır. Öyle ki, günümüzde teşvik ve destekler Start-up kavramıyla neredeyse özdeşleşmiştir.

Start-up Nedir?

Start-up’ın Ortaklık Yapısı Nasıl Olur?

1900’lü yılların başından itibaren tüm Dünya’da ticari örgütlenmenin baskın biçimini tüzel kişiliği haiz, serbestçe devredilebilen hisselere sahip ve sınırlı sorumluluğun söz konusu olduğu şirketler oluşturmuştur. Gerçekten de günümüzde dahi başlıca ticari örgütlenme biçimleri sermaye şirketi olarak kurulan anonim ve limited şirketler gibi geleneksel şirket tipleri üzerinde şekillenmektedir.

Söz konusu şirketler Start-up’lar için de yaygın olarak kullanılan şirket tipleridir. Şirket tipini belirlerken anonim ve limited şirketler özellikleri incelenmeli ve Start-up ihtiyacına uygun şirket tipini belirlemelidir. Şirket tipi belirlendikten sonra, şirketin ihtiyaç duyacağı sermaye miktarı, ortaklık yapısı, yönetim, ortak alma veyahut ortaklıktan çıkış süreçlerinin hissedarlar sözleşmesi ve şirket esas sözleşme ile belirlenmiş kurallara bağlanması kritik öneme sahiptir.

İlginizi Çekebilir: Türkiye’de Şirket Kurmak.

Ayrıca, yukarıda da altı çizildiği üzere, Start-up kavramı özellikle teknoloji ve inovasyon olguları bakımından diğer geleneksel işletmelerden ayrılmakta ve teşvik, destek kavramları ile birlikte anılmaktadır. Bu da Start-up şirketlerinin ortaklık yapısında hızlı değişikliğe neden olabilmektedir.

Bu bağlamda, bir Start-up’ın ortaklık yapısının şekillenmesinde; melek yatırımcı ortaklıkları, kurumsal girişim sermayesi (Corporate Venture Capital/CVC), kuluçka merkezleri, stratejik ittifaklar ve iş ortaklığı (Joint-Venture) ya da girişimcilere verilen sponsorluklar gibi farklı faktörler etkili olmaktadır. Örneğin, paya dayalı kitle fonlama yöntemiyle yatırım alan bir Start-up’ın küçük paylara sahip pek çok ortağı olabilmektedir.

Start-up Nedir?

Start-up Hukuku’nun Tarihi Gelişimi

Start-up” kavramı, Silikon Vadisi’nin yükselişiyle bağlantılı biçimde ortaya çıkmış bir girişim biçimini ifade etmektedir. Stanford Üniversitesi çevresinde yoğunlaşan bu bilişim merkezi, 1970’lerden bu yana dünyanın teknolojik gelişimi üzerinde büyük bir etkiye sahip olmuştur.

Bu noktada, insanlığın gelişiminde teknolojiye duyulan inanç ve internetin dünyayı değiştirebileceği düşüncesi Start-up’ların yalnızca bir iş girişimi olmanın ötesinde sosyal bir olgu olarak değerlendirilmesine neden olmuştur. Bu dönem aynı zamanda Start-up Hukuku bakımından da profesyonelleşme sürecinin başlangıcı olmuştur. Örneğin, 1996’da Silikon Vadisi’ndeki deneyimlerden yola çıkarak Start-up Hukuku’na ilişkin ilk tartışmaların ele alındığı öncül çalışmalar yayınlanmıştır.

Amazon” ve “Netscape” gibi şirketlerin yazdığı başarı hikayeleri, 2000’leri başında alan adı kaydetmeyi bilen herkesin bir Start-up kurarak aynı başarıları yakalayabileceğine şeklinde bir illüzyona sebep olmuştur. Bu durum, bir noktada kontrolden çıkarak “dot.com” balonunun patlamasına ve o dönemlerdeki küresel ekonomik çöküşlerden birini yaratmıştır. Dot.com balonundan sonra Start-up topluluğu bundan ders çıkarmış ve yoluna daha rasyonel bir biçimde devam ederek hızını artırmıştır. Tüm bu süreç sonunda; Start-up girişimciliği salt garaj maceraları olarak değerlendirmekten çok, profesyonelleşme ve planlı süreç yönetimleriyle birlikte ele alınmaya başlanmıştır.

Ekonominin liberalleşmesi, açık bir küresel pazar ve internet aracılığıyla iş yapma kolaylığı, Start-up sektörünün özellikle gelişen ekonomilerde itici güç olarak değerlendirilmesiyle sonuçlanmıştır. Küresel ticaretin internet ortamında yeniden şekillenmesi, teknoloji ve yenilik merkezli yaklaşımın işletmeler için bir alternatif olmaktan çok gereklilik olarak değerlendirilmesine neden olmuştur. Bu duruma paralel olarak Araştırma ve Geliştirme (Ar-Ge) birimleri şirketlerin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Bu dönemde ticari mecrada gözlemlenen değişim, konunun hukuki boyutunu da yeniden şekillendirmiş ve inovasyon olgusuna işaret edercesine süreç “Start-up Lawyering 2.0” olarak ifade edilmeye başlanmıştır.

Korona virüsü pandemisi (Covid-19), start-up girişimcilik bakımından da önemli değişimlere yol açmıştır. Start-up’lar; uzaktan çalışmaya geçiş, ürünlerin tedariki ve dağıtımı konusunda birçok zorlukla karşı karşıya kalırken, aynı zamanda günün özel koşullarına hitap eden yeni fikirler de geliştirmiştir. Bu noktada, “e-öğrenme” ve “video meeting” sektöründe yaşanan büyüme, zor koşullarda Start-up girişimlerin nasıl ön plana çıkabileceğine örnek olarak verilebilir.

Start-up Nedir?

Start-up Hukuku’nun Kapsamı ve Diğer Hukuk Dallarıyla İlişkisi Nedir?

Start-up Hukuku; bir Start-up’ın fikir anından, kuruluş, büyüme ve exit safhasına kadar geçen süreçte karşısına çıkacak çeşitli yasaların uygulama alanlarını inceleyen ve bu yasaların verimli ve metodik olarak özenli bir şekilde şirkete entegre edilmesi sürecini barındıran disiplinler bütünüdür. Doğrudan bir yasası yoktur.

Örneklemek gerekirse; e-ticaret alanında faaliyet gösterecek bir Start-up şirketinin, kişisel verilerin korunması, tüketicinin korunmasına ilişkin birincil ve ikincil mevzuatlar, elektronik ticarete özgü birincil ve ikincil mevzuatlar ve yine sunacağı ürün ve hizmetin tabi olduğu düzenleyici ve denetleyici kurumun regülasyonuna tabi olmak gibi uyum gereklilikleri Start-up ihtiyacını oluşturabilir. İşte bu noktada Start-up hukuku ve bunu inceleyen hukukçular bu farklı yasaları incelemek zorundadır.

Bu yönüyle belirtmek gerekir ki; Start-up Hukuku oldukça genç, dinamik ve disiplinler arası niteliği haiz bir hukuk dalı olarak dikkati çekmektedir.

Start-up Hukuku her ne kadar Özel Hukuk kökenli bir alan olsa da, Kamu Hukuku‘yla da yakın ilişki içeresindedir. Start-up ekosistemlerinde girişimlere sağlanan teşvik ve destekler büyük oranda devlet eliyle uygulanmaktadır.

Ayrıca, Start-up’lar genellikle teknoloji ve bilişim gibi idarenin yoğun denetimi altındaki sektörlerde çeşitli izin veya ruhsatlar almak suretiyle faaliyet gösterebilmektedir. Bu itibarla, Start-up Hukuku’nun, İdare ve Vergi Hukukuyla da yakın bir ilişki içerisinde olduğu ifade edilebilecektir.

Start-up’ların zamanla büyümesi; çalışan sayısının artmasını ve iş ilişkilerinin çeşitlenmesini sağlamaktadır. Bu duruma bağlı olarak, Start-up Hukuku, iş paydaşlarıyla ilişkiler bağlamında Sözleşme Hukuku, çalışanlarla ilişkiler bakımındansa İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku‘yla sıklıkla ortak paydada buluşabilmektedir.

Start-up Nedir?

Bir Start-up’ın Hukuki Aşamaları Nelerdir?

Start-up’ların yaşam döngüsü, yenilikçi bir fikrin keşfinden hayata geçirilmesine daha sonra da gerçekleştirilip tüketilmesine kadar geçen aşamaları ifade etmektedir. Bir Start-up’ın yaşam döngüsündeki farklı aşamalar, hukuki düzlemde Start-up’ın hukuki aşamaları olarak somutlaşmaktadır. Bu aşamalar aşağıdaki gibi sıralanabilecektir:

Kuruluş Öncesi Aşaması

Sturt-up şirketleşmeden önce, fikir ve fikri hayata geçirmek üzere harekete geçen kişi ve kişilerden oluşur. İşte şirketleşme öncesi, yani kuruluş öncesi aşama fikrin sağlam adımlarla ilerlemesi için öneme sahiptir. Girişim bir ortaklık yapısına sahipse, ortaklar arasındaki hukuki ilişkinin bir zemine oturtulması gerekmektedir. Start-up üçüncü kişi yatırımcılardan yatırım alarak kurulacak ise; yatırımcı paydaşlar ile Start-up arısındaki hukuki ilişkide sağlam bir temel üzerinde yükselmelidir.

Kuruluş Aşaması

Girişimciler yenilikçi fikirlerini hayata geçirmeye karar verdiklerinde, ilk somut adım genellikle bir şirket kurmak biçiminde ortaya çıkmaktadır. Latince “korpus” (vücut) kelimesinden gelen şirketleşme; kurucuların hukuki şahsiyetinden bağımsız tüzel bir “kişilik” yaratılmasını ve tüm iş ve işlemlerin söz konusu tüzel kişilik tarafından yürütülmesini ifade etmektedir.

Şirketleşmenin başlıca avantajı; şirket hissedarlarının sorumluluğunun sınırlı olması ve bu bağlamda şirketin borçlarından kişisel olarak sorumlu tutulmamaları olarak ifade edilmektedir. Şirketleşme pay sahiplerinin hisselerinin devrinde kolaylık sağlar. Belirli bir süre sonunda yapılan devirlerde vergi avantajı yaratır. Ayrıca, şirketleşme ile vergisel avantajlarından ve devlet teşviklerinden yararlanmak mümkündür.

Tohum Aşaması

Kuruluş aşaması ve şirketleşme süreci, Start-up’ın soyut bir fikirden somut bir girişime dönüşmesini ifade etmektedir. Bu süreci sağlıklı bir biçimde geçiren işletmeler, ileride meyvelerini toplamak üzere “tohum aşaması”na geçeceklerdir. Bu aşamada, Start-up, ileri seviye gelişim için gereken sermayeyi sağlamak amacıyla yatırımcılar aracılığıyla finansman aramakta ve ayrıca profesyonel anlamda ilk işe alımlarını gerçekleştirmektedir.

Başlangıç sermayesini artırmak için yatırımcılar üzerinden finansman sağlamanın pek çok yöntemi vardır. Örnek olarak; nitelikli yatırımcılar (yüksek net değerli özel) üzerinden sağlanan finansman, kitle fonlaması (geniş bir özel yatırımcılar koleksiyonundan) ile gelen yatırımlar ve VC fonlaması (tipik olarak bir fon adına hareket eden kurumsal yatırımcılar) verilebilir.

Olgunluk Dönemi

Söz konusu girişim, tohum aşamasından çıkıp, yatırım alan ve ürünlerini satar hale gelmiş daha deneyimli bir kuruluş haline geldikçe, küresel iş birlikleri veya üretim kapasitesinin artırılması gibi birtakım yeni ticari kaygılar ortaya çıkmaya başlayabilecektir. Finansal gelişme ve buna bağlı çalışan sayısının artması, şirketin daha önceden aşina olmadığı kurumsal ve hukuki zorluklarla karşı karşıya kalmasına neden olabilecektir. Ayrıca, olgunluk döneminde meydana gelen gelişim ve değişiklikler; Start-up’ların danışmanlık, lisanslama veya dağıtım gibi birçok alanda üçüncü partilerden destek almasını gerekli kılabilmektedir.

Bu çerçevede olgunluk dönemi, bir Start-up için gerek günlük gerekse rastlantısal olgular bağlamında hukuki desteğe en çok ihtiyaç duyulabileceği aşamalardan birisidir.

Gerçekleşme/Tasfiye Aşaması

Start-up’ların hukuki varlıkları gerçekleşme/tasfiye aşamasıyla sona ermektedir. Bununla birlikte, her girişimde mutlaka faaliyetin terk edildiği bir “exit” (çıkış) senaryosu olmadığının ifade edilmesi gerekmektedir. Örneğin, bir şirketin temettü ödemeleri yoluyla değer elde eden yüksek kârlı girişim olarak hedeflerinde gerçekleşmeyi sağlaması da gayet olasıdır.

Başarılı bir Start-up’ın hukuki varlığının sonuna gelmesi genellikle geçmişte Start-up’a katkı sağlamış olan yatırımcıların artık yatırımlarının geri dönüşünü talep etmeleriyle gerçekleşmektedir. Bu dönüş, genellikle ya girişimin hisse veya varlık satışı yoluyla devredilmesi, başka bir şirketle birleşmesi veya halka arz edilmesiyle meydana gelmektedir.

Diğer durumlarda, bir Start-up’ın yasal yaşam döngüsünün artık ticari anlamda işletmeye devam etmeme veya edememe biçiminde sona erebilmektedir. Start-up’ın artık borçlarını ödeyememesi, yani iflas etmesi neticesinde hukuki varlık gayri iradi biçimde ortadan kalkmaktadır. Ayrıca, bazı durumlarda şirketin amacını gerçekleştirdiği düşüncesiyle iradi olarak tasfiye yoluna başvurulması da söz konusu olabilmektedir.

Fikri Mülkiyet Hakları

Start-up’larda Sına-i ve Fikri Mülkiyet Hakları Nelerdir?

Girişimciler bir Start-up yaratırken; genellikle üretilmesi planlanan ürün, hizmet veya teknolojiye odaklanmaktadır. Ancak, ne üretildiği kadar nasıl üretildiği ve üretime konu fikrin korunması da büyük önem taşımaktadır. Zira, üretilen ürün veya hizmet ancak haksız nitelikteki üçüncü kişi müdahalelerine karşı korunduğu sürece bir anlam ifade edecektir.

Bu çerçevede sına-i ve fikri mülkiyet hakları, öncelikle girişimcilerce meydana konulan yeni teknoloji ve benzeri yaratım eserlerinin başkaları tarafından izinsiz kullanmasını engellemesi bakımından önem arz etmektedir.

İkinci olarak ise, sına-i ve fikri mülkiyet hakları, girişimcilerin üretim aşamasındaki düşünsel çıktılarını alınıp-satılabilir ticari varlıklara dönüştürmelerini sağlamaktadır. Ayrıca, fikri mülkiyet haklarının usulüne uygun bir biçimde korunması, girişime ilgi gösteren potansiyel yatırımcılara güven sağlaması bakımından da önemlidir.

Sına-i ve fikri mülkiyet hakları denilince genellikle akla ilk olarak “marka ve patent” gelmektedir. Girişimin (veya girişimce ortaya konulan ürün ve hizmetlerin) adı, logosu veya sloganı gibi sınai mülkiyete konu marka hakları bağlamında korunmaktadır. Patentlerse bir Start-up’ın odağında yer alan teknik buluşları ve teknolojik yenilikleri korumaktadır.

Marka ve patent haklarına ilave olarak; telif hakları ve ticari sırlar da korunması gereken fikri mülkiyetlerdir. Fikri haklar kapsamında; web sitesi ve uygulama kaynak kodları, UI-UX tasarımları ve grafikler, videolar ve ses kayıtları gibi pazarlama materyalleri dahil olmak üzere çeşitli yaratıcılık eserleri sayılabilecektir.

Ticari sırlar ise özellikle üretim ve yaratım süreçleri bakımından önem taşıyan bilgileri ifade etmektedir. Ticari sırlar doğası gereği diğer fikri mülkiyet haklarından farklı olarak sicil veya kayıtlarla korunamaz. Bu nedenle, ticari sırların korunması ilişkin sorumluluk esas itibariyle Start-up’a aittir. Bu noktada, çalışanlar ya da satıcılar gibi iş ortaklarıyla yapılan sözleşmelerde gizlilik hükümlerinin ve ihlal halinde yaptırımların düzenlenmesi ve bunun takibinin sağlanması gerekmektedir.

Türkiye’de faaliyet gösterecek bir Start-up’ın fikri mülkiyet hakları; 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu ve 5147 sayılı Entegre Devre Topoğrafyalarının Korunması Hakkında Kanun gibi ulusal ve Paris Anlaşması, Avrupa Patent Anlaşması, Bern Anlaşması, Roma Anlaşması WIPO Telif Hakları Anlaşması gibi uluslararası olmak üzere geniş bir mevzuat penceresi altında korunmaktadır.

Start-up Hukukunda Dikkat Edilmesi Gerekenler Nelerdir?

Girişimciler, bir Start-up’ı hayata geçirirken çok sayıda hukuki sorun veya engelle karşı karşıya kalabilecektir. Bu noktada; özellikle girişimin kuruluş ve büyüme süreçlerinde çalışanlarla, üçüncü parti kuruluşlar ve yatırımcılarla ilişkiler bağlamında dikkat edilmesi gereken durumlar şu şekilde sıralanabilir:

  • Girişimin birden fazla kurucu ortağı olması durumunda iş ilişkisinin ayrıntıları hakkında önceden detaylıca anlaşma yapmak yararlı olabilecektir. Bu noktada, filmlere konu olan Zuckerberg/Winklevoss Facebook davası gibi örnekler de düşünüldüğünde, Start-up’da kurucu ortaklar arası ilişkilerin bir kurallar bütününe bağlandığı hissedarlar sözleşmesi gibi kurumsal ve profesyonel sözleşmelerle düzenlenmesinin oldukça önemli olduğu belirtilebilecektir.
  • Start-up Hukuku bağlamında dikkat gösterilmesi gereken bir diğer noktaysa; girişimin hukuki niteliğine ilişkindir. Kuruluş aşamasında hukuki destek ve kapsamlı danışmanlık hizmeti alınmaması şirket türü seçiminde veya ortaklık yapısında yanlış kararlar alınmasına yol açabilecektir. Bu durum, Start-up’ın gelecekte yatırım ve teşviklerinden yararlanamaması noktasında dezavantajlı konumda bulunmasına sebep olabilecektir.
  • Şirket adı belirlenmesinden alan adı alınmasına, marka, patent gibi sınai mülkiyet hakları ile yazılım gibi fikri mülkiyete konu haklar bağlamında geniş bir süreçte sına-i ve fikri mülkiyet haklarına dikkat edilmesi gerekmektedir.
  • Start-up’ın gelişim sürecinde pay piyasalarında ve menkul kıymet borsalarında faaliyet gösterilmesi halinde, son derece teknik hukuk bilgisi gerektiren bu faaliyetlerin dikkatli yönetilmesi de elzemdir.
  • Start-up’ların, işletmeleriyle ilgili vergisel yükümlülüklere de dikkat etmesi gerekir. Vergisel yükümlülüklerin bağlamında öngörülen hukuki gereksinimlere özen gösterilmemesi, girişimin ve hatta bazı durumlarda bizzat girişimcinin vergi yükleri, cezai müeyyideler ve idari yaptırımlarla karşı karşıya kalmasına sebep olabilecektir.
  • Girişimlerin, özellikle çalışanlarla ilişkiler bağlamında, İş ve Sosyal güvenlik Mevzuatına dikkat etmesi gerekmektedir. Bu bağlamda; işçi ve işverene ilişkin bilgiler, iş tanımları, sözleşme ve varsa deneme süresi, ücret bilgileri, fazla çalışma koşulları, fesih ve tazminat şartları özen gösterilmesi gereken başlıca başlıklar olarak ifade edilebilecektir.
  • Günümüzde birçok sektörde faaliyet gösterebilmek için ilgili idarelerden izin alınması gerekmektedir. Kamu düzeni ve güvenin sağlanması için alınan bu izinler genellikle mevzuatta öngörülen belirli şartlara bağlanmaktadır. Örneğin, Türkiye’de faaliyet gösterecek bir “Fintech Girişimi”ni ele aldığımızda; Sermaye Piyasası Kurulu, Kişisel Verilerin Korunması Kurumu, Hazine ve Maliye Bakanlığı ve Merkez bankası gibi çok sayıda kurumlar tarafından düzenlenen regülasyona uyum göstermesi ve hatta belirli izinler alması gerekecektir. Bu noktada, iş süreçlerinin sağlıklı bir biçimde yürütülebilmesi açısından teknik mevzuat hükümlerin hukuki bakış açısıyla ele alınması Start-up cephesinde yararlı olacaktır.
  • Modern ticari hayatta bir girişimin, tüketiciler ve tedarikçiler gibi iş ilişkisinde bulunduğu taraflarla olan ilişkileri sözleşmelerle yürütülmektedir. Bu noktada, özellikle başlangıç aşamasındaki Start-up’ların genellikle standart sözleşmelerden yararlandığı görülmektedir. Elbette, bir girişimin her seferinde yeni bir sözleşme düzenlememek adına standart sözleşmelerden yararlanması oldukça doğaldır. Ancak, bir Start-up’ın gerekli durumlarda sözleşme taslakları üzerinde değişiklik yapabilecek ve paydaşlardan gelen sözleşme tekliflerini doğru biçimde müzakere edebilecek derecede hukuki bilgiye erişimi oldukça önem arz etmektedir.
  • Kişisel verilerin korunmasına ilişkin mevzuata uyum sağlanmaması da girişimcilerin hukuki anlamda güçlükler yaşamasına sebep olabilecektir. Örneğin, günümüzde birçok Start-up’ın temelinde internet sitesi yer almaktadır. Bu bağlamda, web sitesini kullanan kişiler için gerekli hususları düzenleyen kullanım koşulları sözleşmesinin nasıl düzenlendiği meselesi oldukça önem arz eden bir husustur. Benzer şekilde, internet sitesinin kullanıcılarından ve müşterilerinden toplanan kişisel verilerle ne yapacağını ve bu verilerin nasıl kullanılabileceğini, satılabileceğini veya üçüncü kişilerle paylaşılabileceğini açıklayan politika, prosedür, aydınlatma beyanlarının kişisel verilerin korunmasına (KVK) ilişkin mevzuata uygun olarak düzenlenmesine özen gösterilmesi gerekmektedir.

Profesyonel Desteğe İhtiyaç

Start-up’lar Neden Profesyonel Desteğe İhtiyaç Duyar?

Start-up’ların genel itibariyle kurumsal hafızası henüz çok yeni olan girişimler olması, yalnızca yasal bilgide uzmanlaşmakla kalmayıp, aynı zamanda iş operasyonları veya ağ oluşturma konusunda deneyim sahibi olma gerekliliğini ön plana çıkarmaktadır.

Daha önce de işaret edildiği üzere; bir Start-up oluşumu, başlı başına bir ticari örgütlenme biçimi olmaktan çok, teknoloji, değişim ve yenilik odaklı girişimleri ifade etmektedir. İstatistik veriler, kurulan her on Start-up girişiminden dokuzunun başarısız olduğunu ve yaşam döngüsünün hemen başında faaliyetlerini sona erdirdiğini göstermektedir. Bu çerçevede, girişimcilerin yaptığı tercihlerde, günümüzün ve geleceğin gerekliliklerini göz önünde tutularak yapılan tercihler, bir Start-up’ın yaşam döngüsünde belirleyici olacaktır.

Uygulamada yeni girişimlerin sıklıkla hukuki destek almaksızın iş süreçlerini yönetmeye çalıştığı veya Start-up Hukuku alanında deneyimli olmayan kimselerden destek aldığı görülmektedir. Bu süreçte hukuki danışmanlık almak faydalı olacaktır.

Bu noktada, Start-up Hukuku’nun girift (iç içe geçmiş) ve dağınık vaziyetti bulunan bir çok mevzuata değinen çok disiplinli yapısı göz önünde bulundurulduğunda, konunun belirli bir alanda hukuki bilgi ve yorum yeteneğinden ibaret olmadığı, bu alanda uzmanlaşmak için birden fazla disiplinde çeşitli kurumsal becerilerin benimsemesi ve geniş bir ihtiyaçların değerlendirilmesinin gerekli olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Örneğin; bir Start-up, bir yanda bizzat şirketin işleyişinden kaynaklanan konularda, diğer yanda vergi imtiyazı ve yatırım teşviklerinden yararlanma durumu, faaliyet gösterilen alanda lisans ya da ruhsat alınıp alınmaması gerekliliği, çevre mevzuatından kaynaklanan sorumluluk halleri, sürdürülebilirlik, bilgi güvenliği ve kişisel verilerin korunası gibi alanlarda hukuki desteğe ihtiyaç duyabilecektir. Ayrıca, Start-up girişimlerin merkezinde yeni teknolojilerin ve yaklaşımların yer alması, Start-up’lara hukuki destek sağlayacak hukukçuların da bu teknoloji ve yaklaşımları anlamalarını gerekli kılmaktadır.

Melek Yatırımcı

Melek Yatırımcı Nedir?

Start-up’lardan bahserken, “Melek Yatırımcılar“ına bir parantez açmadan geçmek olmaz. Melek yatırımcılar, girişim bünyesinden belirli pay karşılığında, küçük Start-up girişimlerini finanse etmeye odaklanmış olan varlıklı özel yatırımcılara verilen isimdir.

Melek yatırımcılar kendi sermayelerini kullanmaları bakımından risk sermayesi şirketlerinden (venture capital firm) ayrılmaktadır. Melek yatırımcıların, girişimciye karşı daha sabırlı olması ve uzun döneme yayılmış küçük sermayelerle katkı sağlamaya açıklığı; risk sermayesinden farklılaşan diğer yönleridir.

Melek yatırımcılar genellikle henüz düşünce veya kuruluş aşamasında olan girişimleri finanse etmektedir. Nitekim, bu girişimler ortaklık yoluyla kâr getirme potansiyeline sahip olmakla birlikte; ürün geliştirmek veya büyümek için hala sermayeye ihtiyaçları vardır.

Ayrıca belirtmek gerekir ki, Start-up’ların karşı karşıya kaldığı yüksek riskler, melek yatırımcıları mentorluk yoluyla veya doğrudan yönetim yardımı sunarak girişime katkı sağlamaya da motive etmektedir.

Melek Yatırımcılar ve Start-up’lara Hukuki Bakış

Türk hukuk literatüründe melek yatırımcılar, bireysel katılım yatırımcısı olarak isimlendirilmektedir. Yatırımcı ve Start-up arasındaki hukuki ilişki temel olarak 15.02.2013 tarih ve 28560 sayılı T.C. Resmî Gazete’de yayımlanan Bireysel Katılım Sermayesi Hakkında Yönetmelik’te düzenlenmektedir. Anılan Yönetmelik bağlamında melek yatırımcı, yani bireysel katılım yatırımcısı; kişisel varlıklarını ve/veya tecrübe ve birikimlerini başlangıç veya büyüme aşamasındaki şirketlere aktaran gerçek kişileri ifade etmektedir. Diğer yandan, Yönetmelik, Start-up girişimcisini ise bir iş fikrine dayalı olarak kendi işini kurmak isteyen ve kuran gerçek veya tüzel kişiler olarak tanımlamaktadır.

Yönetmelik’te yatırımcı tanımı belirlenirken, sermaye dışında kişisel tecrübe ve birikimlerin de özellikle belirtilmesinin melek yatırımcının mentorluk gibi finansal olmayan konularda da üstlendiği rolü göstermesi bakımından dikkati çekmektedir.

Hukuki bağlamda belirtilmesi gereken noktalardan bir diğeriyse; Türkiye’deki Start-up’ların hukuki statüsüdür. Bireysel Katılım Sermayesi Hakkında Yönetmelik uyarınca; girişim yani Start-up, bireysel katılım yatırımcısının yatırım yapmak amacıyla sermaye koyarak ortak olduğu anonim şirketi ifade etmektedir. Buradan hareketle, melek yatırımcılarla iş birliği geliştirmek isteyen Start-up’ların anonim şirket biçiminde örgütlenmiş olmalarına dikkat edilmesinde fayda görülmektedir.

Türkiye’de melek yatırımcı, yani bireysel katılım yatırımcısı olarak faaliyette bulunabilmek için Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan lisans alınması gerekmektedir. Lisans almak isteyen yatırımcının, Yönetmelik’te yer alan yüksek gelir veya servete sahip yatırımcı ya da tecrübeli yatırımcı tanımlarındaki şartlardan herhangi birini taşıması gerekmektedir. Bireysel katılım yatırımcısı için öngörülen lisans süresi beş yıl olup, bu süre beşer yıllık periyotlar halinde uzatılabilmektedir.

Konuya ilişkin düzenlemelerde bireysel katılım yatırımcılarının mevzuatta öngörülen yatırım sınırı ve faaliyet alanları ile asgari ve azami ya tutarlarına riayet etmeleri gerektiğine işaret edilmektedir.

Son olarak, bireysel katılım yatırımcısıyla girişim arasındaki hukuki ilişkinin temelini oluşturan iş planı ve esas sözleşmenin Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın denetimine tabi olduğunun da altı çizilmelidir.

Çıkış (Exit) Stratejisi

Unicorn ve Decacorn Olmak Ne demektir?

  • Unicorn” ifadesi Start-up Hukuku’nun renkli kavramlarından biri olarak dikkati çekmektedir. Unicornlar, bir risk sermayesi tarafından bir milyar dolar veya daha fazla değer verilen halka açık girişimleri ifade etmektedir. Unicorn ifadesi ilk defa Cowboy Ventures’ın kurucusu Aileen Lee tarafından 2013 yılında kullanılmıştır.
  • Decacorn” ifadesi ise; mevcut değeri 10 milyar doların üzerinde olan Start-up şirketleri ifade etmek için kullanılmaktadır. Burada, Decacorn şirketlerin Ünicorn şirketlerin daha da gelişmiş halleri olduğunu belirtmek yanlış olmayacaktır. Decacornlar, Unicorn ve türevlerinden yalnızca parasal büyüklük bakımından değil; gelir ve iş modeli bakımından da ayrılmaktadır.

Exit Yapmak Nedir? Exit Yaparken Dikkat Edilecek Hukuki Konular Nelerdir?

Exit” (çıkış) kavramı, belirli bir değere ulaşmış Start-up’tan payların devri veya satılması suretiyle ayrılmayı ifade etmektedir. Bu noktada iyi bir çıkış stratejisi oluşturmak, Start-up’ın yaşam döngüsünün de sağlıklı biçimde yürütülmesi bakımından oldukça önemlidir. Her bir girişimin kendine özgü farklı zorlukları olsa da, bir Start-up’da çıkış stratejisi oluştururken göz önünde bulundurması gereken önemli başlıklar şu şekilde özetlenebilecektir:

  • Çıkış stratejisi oluşturmak, girişimin gelecek planlarının doğru bir şekilde yapılmasını sağlayabilecektir. Bu minvalde, iyi bir çıkış stratejisinin; zaman çizelgesi belirlemeyi, bu çizelgeyi iyi tanımlanmış bir sürece dahil etmeyi ve şirketin yol boyunca herhangi bir fırsattan yararlanacak biçimde yapılandırılmasını gerekli kıldığı söylenebilecektir.
  • Çıkış stratejisi oluştururken, değişen piyasa koşulları karşısında rekabet gücünün korunması gibi ortaya çıkabilecek güçlüklerle mücadele edilmesi gerekebilecektir. Buradan hareketle, doğru yönetilen bir çıkış stratejisi sayesinde, girişimin mevcut iş ufkunun ötesine geçerek yeni fırsatlardan yararlanılması da mümkün olabilecektir.
  • Girişim çıkış stratejisinin iyi bir biçimde işlevini yerine getirebilmesi için stratejik hedeflerle desteklenmiş, kısa ve uzun vadeli kilometre taşlarının ortaya konulduğu uzun vadeli bir plan olduğuna dikkat edilmelidir. Nitekim, bu plan şirketin doğru biçimde yapılandırılmış ve organize bir şekilde çıkış noktasına ulaşmasını sağlayacaktır.

Girişim Desteği

Türkiye’de Girişimcilere Yönelik Teşvik ve Destekler Nelerdir?

Türkiye’de Start-up girişimlere destek vermek ve Türk Start-up ekosisteminin gelişmesini sağlamak için ortaya konulmuş birçok teşvik ve destek programı bulunmaktadır. Bu programlar şu şekilde derlenebilecektir:

TÜBİTAK BİGG: “Bireysel Genç Girişim” yani BİGG, TÜBİTAK tarafından, ekonomik anlamda katma değer oluşturma potansiyeline sahip, teknoloji ve yenilik esaslı projelere verilen destektir. Program TÜBİTAK’ın destek programlarına verdiği kodlar bağlamında “1512 Programı” olarak da bilinmektedir. İlgili mevzuatta programın amacı; “teknoloji ve yenilik odaklı iş fikirlerini, katma değer ve nitelikli istihdam yaratma potansiyeli yüksek teşebbüslere dönüştürebilmeleri için, fikir aşamasından pazara kadar olan faaliyetlerin desteklenmesi” olarak ifade edilmektedir.

Bireysel Katılım Yatırımcısı Akreditasyonu: Bireysel Katılım Yatırımcılarının yetkili kurumlar bünyesinde akredite edilmesi onlara birtakım teşvik ve desteklerden yararlanma avantajı sağlamaktadır. Bireysel Katılım Yatırımcısı olarak akreditasyon işlemleri 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 253’üncü maddesi kapsamında Hazine ve Maliye Bakanlığı’nca yerine getirilmektedir. Bu bağlamda, belirlediği belirlenen kriterleri karşılayan Bireysel Katılım Yatırımcılarına verilen ve devlet desteğinden yararlanma olanağı sağlayan belgeye ise bireysel katılım yatırımcısı lisansı adı verilmektedir. Örneğin, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın belirlediği kriterleri yerine getiren ve iktisap ettikleri tam mükellef girişim şirketlerine ait iştirak hisselerini en az iki tam yıl elde tutan Bireysel Katılım Yatırımcıları Gelir Vergisi Kanunu’nun geçici 82’nci maddesi kapsamında vergi desteğinden yararlanabilmektedir.

Girişim Sermayesi Yatırım Fonları: Girişim Sermayesi Yatırım Fonları; 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu hükümleri uyarınca nitelikli yatırımcılardan katılma payı karşılığında toplanan para ya da iştirak paylarıyla, pay sahipleri hesabına, inançlı mülkiyet esaslarına göre oluşan portföyü işletmek amacıyla Sermaye Piyasası Kurulundan faaliyet izni alan ve tüzel kişiliği bulunmayan mal varlığını ifade etmektedir. Girişim Sermayesi Yatırım Fonları, portföy yönetim şirketleri, girişim sermayesi portföy yönetim şirketleri ve gayrimenkul ve girişim sermayesi portföy yönetim şirketleri tarafından bir içtüzük ile süreli olarak kurulabilmektedir. Bu fonlar temel olarak; Start-up firmalara finansal ve/veya kurumsal destek sunmayı ve Türkiye teknoloji girişimciliği ekosistemini geliştirmeyi amaçlamaktadır.

Teknoloji Destekleme Fonu (The Technology Transfer Accelerator Turkey (TTA Turkey): Söz konusu destek programı üniversitelerdeki uygulamalı bilimlerdeki araştırmaları ticarileştirmeyi ve özellikle ülkenin daha az gelişmiş bölgelerine yaymaya odaklanarak Türkiye’deki teknoloji transferi pazarını büyütmeyi amaçlamaktadır. TTA Türkiye Programı Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti kurumlarının iş birliği ile 2014 yılından bu yana teknoloji merkezli girişimlere destek sağlamaktadır.

Türk Büyüme ve Yenilik Fonu (Turkish Growth and Innovation Fund) (TGIF): Avrupa Birliği kurumları ile Hazine ve Maliye Bakanlığı, Türkiye Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme Teşkilatı (KOSGEB) ve Türkiye Sınai Kalkınma Bankası (TSKB) tarafından yenilikçi ve teknoloji odaklı hızlı büyüme potansiyeline sahip işletmelere destek sağlamak amacıyla oluşturulmuştur. İstanbul Risk Sermayesi Girişimi’nin (iVCi) halefi olan fon, Türkiye’deki girişim sermayesi ekosisteminin gelişimine katkıda bulunmaya devam etmektedir.

KOSGEB TEKMER Destek Programı: Bu destek programının amacı, girişimcilik ekosisteminde yer alan aktörler arası işbirliği ile ulusal plan ve programlar doğrultusunda Ar-Ge, inovasyon ve teknolojik girişimcilik alanındaki işletmelerin kurulmasını ve sürdürülebilir olmalarını sağlamak için ön inkübasyon, inkübasyon ve inkübasyon sonrası hizmetleri sunacak yapıların kurulması ve işletilmesini sağlamaktır.

Girişim Sermayesi Destekleme Programı: TÜBİTAK’ın “1514 kodlu” Girişim Sermayesi Destekleme Programı erken aşamadaki gelişme potansiyeli olan buluşların ticarileştirilmesi amacına yönelik olarak; erken aşama teknoloji tabanlı şirketlerin Ar-Ge ve yenilik faaliyetleri sonucu ortaya çıkan ürün ve/veya teknolojilerinin ticarileştirilmesi amacıyla kurulan girişim sermayesi fonlarına katılacak sermaye şirketi statüsündeki Teknoloji Transfer Ofisleri (TTO), Teknoloji Geliştirme Bölgeleri (TGB) ile yeterlik kararı verilmiş Araştırma Altyapılarının (AA) geri ödemesiz (hibe) olarak desteklenmesini hedeflemektedir.

Sermaye Piyasası Kurulu Kitle Fonlamaları: Kitle fonlaması, Sermaye Piyasası Tarafından çıkarılan Kitle Fonlaması Tebliği’nde; bir projenin veya girişim şirketinin ihtiyaç duyduğu fonu sağlamak amacıyla Kurul tarafından belirlenen esaslar dâhilinde Kanun’un yatırımcı tazminine ilişkin hükümlerine tabi olmaksızın platformlar aracılığıyla para toplanmasını ifade etmektedir. Paya ve borçlanmaya dayalı olarak kurulabilen kitle fonları ile Start-up’ların küçük yatırımcılar tarafından finanse edilmesi amaçlanmaktadır.

Kalkınma ve Yatırım Bankası Fonları: Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası, yeni nesil Start-up’lara katkı sağlamak ve sürdürülebilir gelişimi desteklemek amacıyla Türkiye Kalkınma Fonu ve Teknoloji ve İnovasyon Fonu gibi alt fonları kurmuştur. Bu fonların temel amacı, büyüme ve küresel ölçekte rekabetçi olma potansiyeline sahip yeni nesil girişimlerin desteklenmesidir.

Marka ve Turqualıty® Destekleri: 08.2022 tarihli ve 5973 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile yürürlüğe konulan İhracat Destekleri Hakkında Karar kapsamında tesis edilen markalaşma ve Turquality programı Türkiye Cumhuriyeti Ticaret Bakanlığı bünyesinde yürütülmektedir. Bu program Start-up’lara aşağıdaki başlıklarda belirli destekler verilmesi öngörülmüştür:

  • Tanıtım desteği,
  • Fuar desteği,
  • Danışmanlık desteği,
  • “Franchise” desteği,
  • Depolama hizmeti ile birim kira/temel kurulum/konsept mimari çalışma desteği,
  • İstihdam desteği,
  • Patent, faydalı model, endüstriyel tasarım tescili ile yurt dışı marka tescil/yenileme/koruma desteği,
  • Pazara giriş belgesi, ruhsatlandırma ile klinik test işlemleri desteği,
  • Pazar araştırması çalışması ve raporları desteği.

Anahtar Kelimeler: Start-up, Start-up Hukuku, Start-up Nedir?

İlginizi Çekebilir: Gayrimenkul Yatırım Fonu Kurmanın Avantajları Nelerdir?