Okuma Süresi: 9 Dakika

İsviçre Borçlar Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu Kapsamında Temsil İlişki ve Yetkisiz Temsile İlişkin Yargıtay Görüşleri

Yazarlar: GAYE VUSLAT ÜSTÜN, KERİM KOCAMAN
İsviçre Borçlar Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu Kapsamında Temsil İlişki ve Yetkisiz Temsile İlişkin Yargıtay Görüşleri

Temsil ilişkisi küreselleşen dünya kapsamında gerek iş gerekse de kişisel ilişkilerimiz kapsamında önemli bir yere sahip olmakla birlikte, temsil ilişkisinden doğabilecek usulsüzlüklere dayalı sorumluluk ve zarar da bu kapsamda hem Türk Hukuku’nda hem de menşei İsviçre Borçlar Kanunu’nda yerini almakta olup Kıta Avrupası’nda da buna ilişkin düzenlemeler paralel şekilde ilerlemektedir.

Türk Hukukunda temsil, TBK m. 40 vd. başta olmak üzere Kanun’un muhtelif yerlerinde farklı şekilde düzenlenmiş olup yetkisiz temsile ilişkin düzenlemeler TBK m. 46 vd. yer almaktadır. TBK m. 46’ya göre bir kimse yetkisi olmadığı hâlde temsilci olarak bir hukuki işlem yaparsa, bu işlem ancak onadığı takdirde temsil olunanı bağlar. Yetkisiz temsilcinin kendisiyle işlem yaptığı diğer taraf, temsil olunandan, uygun bir süre içinde bu hukuki işlemi onayıp onamayacağını bildirmesini isteyebilir.

Bu süre içinde işlemin onanmaması durumunda, diğer taraf bu işlemle bağlı olmaktan kurtulur. Hukuk sisteminde temsil işleminin hüküm ve sonuç doğurabilmesi için, temsilcinin temsil olunan tarafından yetkilendirilmesi gerekir. Bu yetkilendirme işleminin yokluğu halinde işlem direkt iptal olunmaz. TBK m. 46’ya göre temsil olunan işlemi onarsa bu onama geçmişe etkili olur ve işlem temsil olunan hesabına hüküm ve sonuç doğurur.[1] Kural olarak onama işlemi olumlu beyan şeklinde olur ve susma bir yenilik doğurmaz fakat işlemin karşı tarafı bir süre belirleyip bu sürede temsil olunandan bir cevap isteyebilir. Bu süre içerisinde olumlu cevap verilmemesi durumunda karşı taraf sözleşmenin tarafı olmaktan kurtulur.

TBK m. 47’ye baktığımızda; temsil olunanın açık veya örtülü olarak hukuki işlemi onamaması hâlinde, bu işlemin geçersiz olmasından doğan zararın giderilmesi, yetkisiz temsilciden istenebilir. Ancak, yetkisiz temsilci, işlemin yapıldığı sırada karşı tarafın, kendisinin yetkisiz olduğunu bildiğini veya bilmesi gerektiğini ispat ederse, kendisinden zararın giderilmesi istenemez. Hakkaniyet gerektiriyorsa, kusurlu yetkisiz temsilciden diğer zararların giderilmesi de istenebilir demektedir.

Kanun hükmü açık veya örtülü bir onamadan bahsediyor. Dolayısıyla temsil olunan karşı tarafa direkt onadığını bildirmek zorunda değildir. Örneğin, bir kira sözleşmesinde kiracının yetkisiz temsilci tarafından temsil edildiğini düşünelim. Kiracı, kiralayana sonradan onay beyanı sunmaksızın düzenli olarak aylık ödemelerini gerçekleştiriyor, sözleşmenin yükümlülüklerini yerine getiriyorsa örtülü olarak kabul etmiş olur ve sözleşme temsil olunanı bağlar.

Devamında temsil olunan örtülü veya açık olarak işlemi onamazsa işlemin geçersiz olacağını anlıyoruz ve bu geçersizlikten kaynaklanan zararların tazmini kural olarak yetkisiz temsilci tarafından gerçekleştirilir. Yetkisiz temsilcinin kusurlu olması gerekmez.[2] Hükmedilen tazminat alacağı on yıllık zamanaşımı süresine tabidir.[3] Fakat eğer işlemin karşı tarafı işlem esnasında temsilcinin yetkisiz olduğunu biliyor veya bilmesi gerekiyorsa yetkisiz temsilci ancak bu durumu ispat etmesi halinde tazmin sorumluluğundan kurtulur. İspat yükü yetkisiz temsilcidedir. İstenecek olan tazminat menfi zarar tazminatıdır fakat yetkisiz temsilci kusurluysa hâkim daha fazlasına karar verebilir.[4]

Dış temsil ilişkisinin bulunduğu durumlarda iç temsilin eksik olması yetkisiz temsil oluşturmaz. Örneğin; A, C’ye B’nin temsilcisi olduğunu bildirmiş ise A ve B arasında temsil yetkilendirmesi bulunmasa dahi yetkisiz temsilden söz edilemez.[5]

Türk Borçlar Kanunu m.46/1’e göre; “Bir kimse yetkisi olmadığı halde temsilci olarak bir hukuki işlem yaparsa, bu işlem ancak onadığı takdirde temsil olunanı bağlar.” demek suretiyle açıkça yetkisiz işlem yapılması veya yetkisini aşarak işlem yapılması durumlarında daha sonradan onanmak suretiyle bu işlemlin temsil olunanı bağlayacağından bahsetmektedir.

Kısaca bu hususu açıklamak gerekirse; “Eren, s. 455. İsviçre Federal Mahkemesi’nin bir kararında göre de, “onama, temsilcinin hareketlerini daha sonradan hukukî hale getiren, temsilciye veya üçüncü kişiye yöneltilen bir irade beyanıdır.[6]

Onama, yetkisiz temsilci tarafından yapılan bir hukukî işleme veya sözleşmeye, daha sonra temsil olunanca verilen onaydır. Onama için herhangi bir özel şekil şartı bulunmamaktadır. Onamanın muhatabı kural olarak üçüncü kişidir. Onama, geçmişe etkili sonuçlar doğurur. Böylece onama, yetkisiz olarak yapılan sözleşmeyi sanki baştan itibaren temsil yetkisi varmış gibi geçerli hale getirir. Bu husus Yargıtay kararlarına da yansımıştır.[7]

Bu haller, özellikle temsil olunanın temsil yetkisini üçüncü kişilere bildirmesi ve onların da iyiniyetli olmaları durumunda söz konusu olur. Bu husus genellikle dış temsil yetkisinin olduğu durumlarda kendisini gösterir.[8]

Bunun yanında yetkisiz temsilcinin iş ve işlemlerinin temsil olunan tarafından benimsenmiş olması da aynı sonucu doğurmaktadır. Bu durum, Yargıtay kararlarına da konu olmuştur. Nitekim Yüksek Mahkeme’nin bir kararında “Yetkisiz temsilcinin düzenlediği başka çekleri temsil edilen benimseyip ödediğine göre, dava konusu çekten sorumlu tutulmak gerekir.” ifadesine yer verişmiştir.

Onama işlemi şekle bağlı bir işlem değildir. Açık veya örtülü olarak da gerçekleştirilebilir. Onama işlemi yetkili temsilci tarafından veya kişi ölmüşse mirasçıları tarafından da gerçekleştirilebilir. Alman Hukukundan farklı olarak Türk Hukukunda sözleşmenin karşı tarafı onama işlemine kadar sözleşme hükümleriyle bağlı olmaktan kurtulmaz. Sözleşmenin onanmaması durumunda sözleşme kesin hükümsüz olur. O süreye kadar ifa edilen edimler dava yoluyla geri istenebilir. Geçersiz bir sözleşmeye dayanarak yapılan işlem sonucunda mülkiyet karşı tarafa geçmeyeceğinden, taşınır veya taşınmaz mal için açılacak olan dava istihkak davasıdır.[9]

Temsil olunanın zararı doğduysa her halükârda vekaletsiz iş görme sorumluluğuna gidilebilir. Eğer yetkisiz temsilci ve temsil olunan arasındaki sözleşme ilişkisiyse TBK m. 112 vd. düzenlenen sözleşmeden doğan sorumluluğa, eğer sözleşme ilişkisi bulunmuyorsa da TBK m. 49 vd. düzenlenen haksız fiil sorumluluğuna da gidilebilir.[10]

Yargıtay bir kararında “bir kimse temsil yetkisi olmadığı halde başka bir kişi adına bir hukuksal işlem veya sözleşme yaparsa yetkisiz temsil söz konusu olur. Yine bir kimse üçüncü bir kişi ile başkası adına bir hukuksal işlem yaptığı zaman temsil yetkisini haiz değilse, yapılan işlemin hüküm ve sonuçları hiçbir şekilde temsil olunanın hukuksal alanında meydana gelmez. Temsil yetkisi olmadan başkası adına hukuksal işlem yapan kimseye yetkisiz mümessil denir.’’[11] ifadelerini kullanarak Fikret Eren’in Borçlar Hukuku Genel Hükümler kitabına atıfta bulunmuştur.

Yargıtay’ın 15. Hukuk Dairesi’nin 2018/4430 Esas Numaralı 2019/873 Karar Numaralı kararında; ‘’6098 sayılı TBK’nın 40. maddesinde yetkili bir temsilci tarafından diğer bir kimse ile yapılan sözleşmeden doğan alacak ve borçların o kimseye ait olacağı düzenlenmiştir. Buna göre yetkili değil ise, imzalayan şahsen sözleşmeden sorumlu olur. Aynı Kanun’un devam eden 46. maddesinde de bir kimse yetkili olmadığı halde başkası adına hukuki işlem yapmışsa, temsil edilen kişi icazet vermedikçe alacaklı veya borçlu olmayacağı belirtilmiştir. Bu temsilci yetkisiz olsa dahi temsil olunanın sonradan icazet vermesi ya da kendi adına yapılan hukuki işlemi benimsemesi halinde baştan itibaren hukuki işlem geçerli ve temsil olunanı bağlayıcı olacaktır.’’ ifadeleri yer almaktadır.

Yargıtay’ın 19. Hukuk Dairesi’nin 2016/14483 Esas Numaralı, 2017/7887 Karar Numaralı kararında ‘’Borçlar Kanunu’nun 38.maddesi gereğince yetkisiz bir kimsenin yapmış olduğu sözleşmeye temsil olunanın onay vermesi durumunda o sözleşme, temsil olunanı bağlayıcı olur ve sözleşmeden doğan hak ve borçlar temsil olunana intikâl eder. Yetkisiz temsilcinin yaptığı işleme ya da sözleşmeye temsil olunan tarafından verilen onay, biçime bağlı olmayan, yönetilmesi gerekli tek yanlı bir irade bildirimi olup, açık olabileceği gibi örtülü de olabilir. Davalı sözleşmeyi imzalamadığı halde yetkisiz bir kimse tarafından imzalanmış olsa dahi o sözleşmeyi kullanarak bir hukuksal işlem yapmış ise yetkisiz temsile onay vermiş sayılır ve sözleşme kendisini bağlayıcı olur.’’ ifadeleri yer almaktadır.

Yargıtay’ın 15. Hukuk Dairesi’nin 2017/2611 Esas Numaralı, 2018/198 Karar Numaralı kararı da ‘’Sözleşme ile işin yapıldığı tarihlerde yürürlükte olup somut olayda uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 32. maddesinde yetkili bir temsilci tarafından diğer bir kimse ile yapılan sözleşmeden doğan alacak ve borçların o kimseye ait olacağı düzenlenmiştir. Buna göre yetkili değil ise, imzalayan şahsen sözleşmeden sorumlu olur. Aynı Kanun’un devam eden 38. maddesinde de bir kimse yetkili olmadığı halde başkası adına hukuki işlem yapmışsa, temsil edilen kişi icazet vermedikçe alacaklı veya borçlu olmayacağı belirtilmiştir. Bu temsilci yetkisiz olsa dahi temsil olunanın sonradan icazet vermesi ya da kendi adına yapılan hukuki işlemi benimsemesi halinde baştan itibaren hukuki işlem geçerli ve temsil olunanı bağlayıcı olacaktır.’’ ifadeleri ile aynı yöndeki görüşünü yerleşik hale getirmiştir.

Bir başka kararında Yargıtay “Sözleşmeyi imzalamadığı halde yetkisiz bir kişi tarafından imzalanmış bir sözleşmeyi kullanarak bir hukuksal işlem yapmış olan kimse, yetkisiz temsile onay vermiş sayılır ve sözleşme kendisini bağlayıcı olur.[12] kararını vermiştir. Bu karar örtülü kabulü tanımlamıştır. Buna göre temsil olunan yetkisiz temsilcinin imzaladığı sözleşmeye dayanarak bir işlem yaparsa yetkisiz temsilcinin yetkisizliği ortadan kalkar ve temsil olunan sözleşmeyi onamış olur. Yine Yargıtay bir kararında “Yetkisiz temsilde temsil edilenin, yetkisiz temsilcinin kendi adına imza almasına ses çıkarmayarak, yetkisiz temsil imzasının sonuçlarını yüklendiği durumlarda sorumluluğu vardır.[13] diyerek örtülü onamayı benimsediğini ve bu yolla icazet verilen durumlarda temsil olunanın sözleşmeyle bağlı olduğunu açıklamıştır.

2007 yılında verilen bir Yargıtay kararında ise; “Borçlar Kanunu’nun “temsil” başlıklı 32. maddesinin ilk fıkrası hükmüne göre, sözleşme yetkili bir mümessil tarafından diğer bir kimse adına yapılmışsa, sözleşmenin alacak ve borçları o kimseye ait olur. Ticari işletmenin maliki olduğu anlaşılan davalı Ferhat, diğer davalı İbrahim’in salahiyetli mümessili olduğunu kabul etmemiştir. Anılan Yasa’nın 38. maddesi hükmünce yetkili olmadığı halde diğer bir şahıs namına akit yapılmışsa, akde icazet vermeyen kişi sözleşmenin alacaklı veya borçlusu olmaz. 39. madde hükmüne göre de, icazetin bulunmaması halinde akdin sahih olmamasından dolayı uğranılan zararın mümessil sıfatını takınan kimse tarafından ödenmesi gerekir.[14] diyerek sözleşmeyi onamayan tarafın sorumlu olmadığını belirtmiştir.

2017 tarihli yetkisiz temsile ilişkin bir başka karar ise şu şekildedir: Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan takipte, borçlunun, icra mahkemesine başvurusunda; takip konusu senedi, şirket adına imzaladığını, şahsen borçlu olmadığını, borcu olmadığını ileri sürerek takibin iptalini talep ettiği, mahkemece,senet üzerinde iki imza olduğu ikisinin de kaşe üzerinde olduğu, borçlunun da şirket yetkilisi olmadığı bu sebeple bonoda bulunan imzası dolayısı ile şahsen sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle borçlu hakkındaki takibin iptaline karar verildiği anlaşılmıştır.

TTK’nun 778/2. maddesinin (e) bendinin göndermesiyle bonolar hakkında da uygulanması gereken TTK’nun 678. maddesinde; “Temsile selahiyeti olmadığı halde bir şahsın temsilcisi sıfatıyla bir poliçeye imzasını koyan kişi, o poliçeden dolayı bizzat sorumludur…” hükmü yer almaktadır. Somut olayda, alacaklı tarafından hakkında takip yapılan borçlunun Ticaret Sicil Müdürlüğünden gelen yazı cevabına göre şirketin temsilcisi olmadığı anlaşılmıştır.

Bu durumda temsil yetkisi olmadığı halde keşideci şirket adına senet imzalayan muteriz borçlu, bonoyu düzenleyen şirket adına attığı imzadan dolayı kişisel olarak sorumlu olacağı tabiidir. Yetkisiz temsilci sıfatıyla hareket eden borçlu, bonodan dolayı düzenleyen sıfatıyla sorumlu olduğundan, adı geçen hakkında kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip yapılmasında yasaya aykırılık bulunmamaktadır.[15]

Yargıtay’ın daha eski tarihli bir kararı yetkisiz temsili şöyle tanımlamıştır: “…38. maddedeki (bir kimse salahiyetli olmadığı halde diğer bir şahıs namına bir akit yaptığı takdirde, bu şahıs bu akde icazet vermedikçe alacaklı ve borçlu olmaz) hükmünden çıkan anlam, sonradan verilen icazetin yetkisiz temsilcinin daha önce yapmış olduğu işlemleri de içine alacağı ve bu işlemlere geçerlilik vereceği yolundadır.[16]

Yargıtay 1993 yılında verdiği bir kararda temsil olunanın sorumluluğuna ilişkin şu karara varmıştır: “Yetkisiz temsilcinin düzenlediği başka çekleri temsil edilen benimseyip ödediğine göre, dava konusu çekten sorumlu tutulmak gerekir.[17] 2002 yılında verdiği bir kararda ise ispat yüküyle ilgili şu kararı vermiştir: “Yetkisiz temsilcinin iş ve işlemlerinin temsil edilen tarafından benimsendiğinin ispatı davacıya aittir.[18]

2005 yılına ait bir Yargıtay kararı ise şu şekildedir: “Davalının yetki sınırlarını aşarak, davacının hesabından para çekmesi ve diğer davalı Bankaca nakit ödenmesi nedeniyle davacının zararı doğmuştur. Temsilcinin yetkisiz olduğunu ya da yetki sınırlarını aştığını bilen ya da bilmesi gereken üçüncü kişi, temsil edilen yönünden zararlı sonuçlar doğuran bir işlem nedeniyle sorumludur. Şu durumda; davacının mevduat hesabından, davalıya doğrudan nakit ödeyen davalı Banka; kendisinden beklenen özeni göstermeyip, mümessilin bu konuda yetkili olup olmadığını denetlememekle kusurludur.[19]

Bu kapsamda Türk Hukuk Sistemi ve menşei Kıta Avrupası Hukuku’nda benimsenen ve Türk Borçlar Kanunu başta olmak üzere muhtelif mevzuat düzenlemelerinde yerini alan “temsil ilişkisini”, temsil yetkisinin, temsil edildiği işlemden önce verilip verilmediğine göre değerlendirmek gerekmektedir. Temsil yetkisi, temsil edinilen işlemden önce verildiği takdirde bunun vekaletname yahut sair yetkilendirme belgeleriyle ispatlanması hukuki ilişkiden doğan sorumluluğun temsil olunanı ne zamandan itibaren bağlayacağını belirlemek için önem arz etmektedir. Temsil yetkisi olmayan yahut temsil yetkisi olmasına rağmen bu yetkiyi temsil edinilen işlem öncesinde veya esnasında sair belge ve bilgilerle ispatlayamayan temsilcinin, bu şekilde gerçekleştirdiği işleme, temsil olunan açık ve örtülü olarak onay vermiş, rıza göstermiş olabilir.[20]

Bu şekilde bir rızanın/onamanın varlığı halinde ise temsilci, açık veya örtülü şekilde verilen onam ile sorumluluktan kurtulacak olup, sorumluluk, taahhüt ya da tasarruf işlemlerinden temsil olunana ait olacaktır. Aksi durumda temsilcinin gerçekleştirdiği işlemden sorumluluk temsilciye ait olacak ve gerek temsil olunan gerekse de hukuki ilişkinin tarafı olan kişilerin uğradığı zararların da muhatabı olacaktır.


Kaynakça

  • [1] Ünlütepe, Mustafa. 2021. Borçlar Hukuku Genel Hükümler. Seçkin Yayıncılık.
  • [2] OĞUZMAN/ÖZ, Cilt-1, Nr. 746
  • [3] Ergün, Halit. 2016. “TÜRK BORÇLAR HUKUKUNDA YETKİSİZ TEMSİL HALLERİ VE SONUÇLARI”. Dergipark.Org.Tr. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/425098.
  • [4] Eren, Fikret. 2012. “Borçlar Hukuku Genel Hükümler.”
  • [5] ibid.
  • [6] BGE 101 II 222. Bkz. OFK-Schöbi, OR 38 N 4.
  • [7] Akyol, s. 463. Bununla birlikte, onama, temsilciye yöneltilerek de yapılabilir. VonTuhr, s. 356. BGE 101 II 222. Bkz. OFK-Schöbi, OR 38 N 4.), ( Tunçomağ, s. 421; VonTuhr, s. 356; Velidedeoğlu/Özdemir, s. 97; Önen, s. 81; Oftinger/Jeanpretre, s. 160; Eren, s. 455; Nomer, s. 106; Uygur, s. 391;Karahasan, s. 406;Akyol, s. 463; Antalya, s. 402.), ( Gönensay, s. 143; Tunçomağ, s. 421; Berki, Temsil, s. 31; VonTuhr, s. 356; Velidedeoğlu/Özdemir, s. 98; Önen, s. 81; Eren, s. 455; Deryal/Genç, s. 188; Nomer, s. 106; Hatemi/Gökyayla, s. 105; Uygur, s. 391; Kılıçoğlu, s. 246; Karahasan, s. 406; Akyol, s. 463; Antalya, s. 402; Çiçek, Banu; Türk Borçlar Hukukunda İradi Temsil Yetkisinin Sona Ermesi, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2010, s. 19.), ( 2Gerçekten de Yüksek Mahkemenin bir kararına göre; “…38. maddedeki (bir kimse salahiyetli olmadığı halde diğer bir şahıs namına bir akit yaptığı takdirde, bu şahıs bu akde icazet vermedikçe alacaklı ve borçlu olmaz) hükmünden çıkan anlam, sonradan verilen icazetin yetkisiz temsilcinin daha önce yapmış olduğu işlemleri de içine alacağı ve bu işlemlere geçerlilik vereceği yolundadır.”Bkz. HGK. T. 11.12.1963, E. 1963/65, K. 1963/100, (KBİBB). Yargıtay’ın aynı doğrultuda tespit edilen diğer kararları için bkz. HGK., T. 03.06.1964, E. 1964/182, K. 1964/392; HGK., T. 07.04.1965, E. 1965/1-26, K. 1965/149; HGK., T. 14.10.1972, E. 1968/2-712, K. 1972/836; 1. HD., T. 24.03.2004, E. 2004/2636, K. 2004/3322; 19. HD., T. 30.06.2011, E. 2011/8772, K. 2011/8805, (KBİBB).
  • [8] Temsil yetkisinin, temsil olunan tarafından sözleşme yapılacak üçüncü kişiye bildirilmesine dış temsil yetkisi denir. Dış temsil yetkisinin, temsil olunan tarafından üçüncü kişilere bildirilmesiyle onlara güven verilmiş olur. Bu güvenin sonucu olarak üçüncü kişilerin, bildirilen temsil yetkisinin varlığı hakkındaki iyiniyetleri korunur. Söz konusu temsil yetkisinin sınırı da TBK. m. 41 göz önünde tutularak çizilir. Buna göre, Başkası adına ve hesabına temsil kamu hukukundan doğmuşsa, temsil yetkisinin içeriği ve derecesi bu konudaki yasal hükümlere; temsil hukuksal bir işlemden doğmuşsa, temsil yetkisinin içeriği ve derecesi o hukuksal işleme göre belirlenir. Temsil yetkisi üçüncü kişilere bildirilmişse temsil yetkisinin içeriği ve derecesi, bu bildirime göre belirlenir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Eren, s. 436 vd.
  • [9] Eren, Fikret. 2012. “Borçlar Hukuku Genel Hükümler.”
  • [10] ibid.
  • [11] HGK T.19.10.2011 E. 2011/ 12 – 549, K. 2011/ 644.
  • [12] HGK. T. 04.02.2009, E. 2009/ 15 – 22, K. 2009/54.
  • [13] 19. HD. T. 30. 11. 1993, E. 1992/9367, K. 1993/8158.
  • [14] 14. Hukuk Dairesi 2007/2409 E., 2007/4635 K.
  • [15] YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ E. 2016/19373 K. 2017/11054 T. 20.9.2017.
  • [16] HGK. T. 11.12.1963, E. 1963/65, K. 1963/100.
  • [17] 19. HD., T. 30.11.1993, E. 1992/9367, K. 1993/8158.
  • [18] 15. HD., T. 16.04.2002, E. 2002/60, K. 2002/1870.
  • [19] HGK. T. 28.12.2005, E. 2005/11-724, K. 2005/781.
  • [20] Temsil yetkisinin resmi yahut yazılı şekilde verilmesi gerektiğine yönelik hususların ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.

İlginizi Çekebilir: Yetkisiz Temsil Nedir?