Okuma Süresi: 15 Dakika

PARİS VE VİYANA SÖZLEŞMELERİ EKSENİNDE NÜKLEER ENERJİ HUKUKU VE NÜKLEER KAZALARDA HUKUKİ SORUMLULUK

Yazar: EMRE KUŞKAPAN

Makale İçeriği

A. GİRİŞ

Özellikle son on beş yıldır Türkiye’nin enerji gündeminde ön sıralarda yer alan Nükleer Santraller için ilk somut adımın atıldığı Mayıs 2010’dan bu yana ciddi bir mesafe kat edilmiştir. İlk olarak Akkuyu Nükleer Güç Santrali için Rusya Federasyonu ile başlayan süreç, devamında Japonya ve Fransa ile Sinop’ta ikinci bir nükleer güç santrali inşaası için yapılan görüşmeler ile devam etmiştir.. 2015 yılında ise, yetkili mercilerce İğneada’da üçüncü bir santral için düğmeye basıldığı ve inşaası için Çin ve ABD’li şirketler ile ön görüşmeler yapıldığı ifade edilmiştir.

 

Bugün gelinen noktada, temeli 2018’de atılan Akkuyu Nükleer Güç Santralinde çalışmalar devam etmektedir. Burada 2023’e kadar projeyi tamamlayıp ilk enerji üretimini başlatmak hükümetin önemli hedefleri arasında yer almıştır. Sinop ve İğneada’da yapılması planlanan santraller için ise çalışmalar devam etmektedir.

 

Ağustos 2019 itibariyle 31 farklı ülkede 450 nükleer santralin bulunduğu günümüzde 52 nükleer santralin ise inşaatı devam ediyor.[1] Yakın tarihte vuku bulan nükleer kazalar ve bu kazaların bıraktığı etkiler göstermiştir ki, yarattığı etki ve doğurduğu sonuçlar yönünden ülke sınırlarının çok çok ötesine ulaşabilen bir konuda, ulusların sadece kendi iç hukuklarında yapacakları birtakım düzenlemeler yetersiz kalacaktır.  Devletler böyle bir alanda ulusal düzenlemelerden ziyade sorumluluğun ve bunun kapsamına ilişkin sınırların ortak olarak çizildiği uluslararası bir düzenlemeye muhtaçtır.

 

Nükleer enerji beraberinde birçok yüksek riski ve güvenlik sorununu gündeme getirdiğinden, nükleer sorumluluğun kapsamının iyi belirlenmesi gerekmektedir. Bu amaçla akdedilmiş çeşitli uluslararası anlaşmalar vardır. Bu antlaşmalardan en önemli olanları,

  • -1960 Tarihli Nükleer Enerji Alanında Üçüncü Şahıslara Karşı Hukuki Sorumluluğa ilişkin Paris Sözleşmesi (Kısaca ‘’Paris Sözleşmesi’’ olarak anılacaktır.)
  • -1963 Tarihli Nükleer Zararlar Hakkında Hukuki Sorumluluğa İlişkin Viyana Sözleşmesi (Kısaca ‘’Viyana Sözleşmesi’’ olarak anılacaktır.)
  • -1971 Tarihli Nükleer Maddelerin Taşınması Sırasında Meydana Gelen Zararlara İlişkin Brüksel Deniz Taşımacılığı Sözleşmesi

Paris ve Viyana sözleşmelerinin amacı benzerdir. Bu sözleşmeler, nükleer enerji alanında Uluslararası Sorumluluk Hukuku’nun standartlarını oluşturmaktadır. Ancak Viyana Sözleşmesi Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) tarafından, Paris Sözleşmesi ise Uluslararası Ekonomik Gelişme Örgütü (OECD) tarafından hazırlanmıştır. Yine sözleşmeye taraf olan ülkeler arasında farklar vardır.

B. NÜKLEER ENERJİ HUKUKUNDA HUKUKİ SORUMLULUĞA İLİŞKİN ULUSLARARASI DÜZENLEMELER

B.1- PARİS SÖZLEŞMESİ

Sözleşme 29 Temmuz 1960 tarihinde Paris’te imzalanmış, 1 Nisan 1968 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye Sözleşmeyi 29 Temmuz 1960 tarihinde imzalamış ve 13 Mayıs 1961 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.[2] 1 Nisan 1968 itibariyle de Türkiye bakımından Sözleşme yürürlüğe girmiştir. Sözleşmenin sekretaryası OECD tarafından yürütülmektedir.

Paris Sözleşmesine Taraf Devletler

Paris sözleşmesine taraf 15 ülke bulunmaktadır. Bunlar;[3]

  • Türkiye
  • Belçika
  • Danimarka
  • Finlandiya
  • Fransa
  • Almanya
  • Yunanistan
  • İtalya
  • Hollanda
  • Norveç
  • Portekiz
  • İspanya
  • İsveç
  • Birleşik Krallık
  • Slovenya

 

Paris Sözleşmesinin Ek Protokolleri

  • – 31 Ocak 1963 Tarihli Brüksel Ek Protokolü
  • – 28 Ocak 1964 Tarihli Protokol
  • – 16 Kasım 1982 Tarihli Protokol
  • – 21 Eylül 1988 Tarihli Paris ve Viyana Sözleşmelerinin Uygulanması Hakkında Protokol

Türkiye sözleşmenin yanında bu ek protokollerin tamamına da taraftır.

 

B.1a- Paris Sözleşmesinin Amaç ve Kapsamı

Sözleşmenin amacı, taraf ülkelerin yetkisi alındaki nükleer tesislerin işletilmesi veya nükleer maddenin taşınması sırasında, o ülkedeki veya taraf ülkelerdeki üçüncü şahısların zarar görmesi halinde, zararın tazmin edilmesi ve bu anlamda uluslararası bir sistemin kurulmasıdır. Sözleşme zararın ve tazminin kapsamını, tazmin miktarını, tazminatın sorumlularını ve tazmin etme sistemini belirleyen hükümler içermektedir. Sözleşme ayrıca işleticilerin yaptırmakla yükümlü olduğu bir sigortalama sisteminin veya buna eş mali garanti sisteminin kurulmasını da öngörmektedir.[4]
Sözleşme sınırlı mali yükümlülükler getirmekte ve bu yükümlülük miktarı tesisin türüne veya taşınan maddenin riskine göre değişmektedir. Taraf ülkeler bu sözleşmede öngörülen hükümler uyarınca gerekli yasal ve idari tedbirleri almakla yükümlü kılınmıştır. Bu konuda aksaklık gösteren ülkenin hukuki yetkisi altındaki nükleer tesislerin işletilmesi veya nükleer maddelerin taşınması sırasında o ülkedeki veya diğer taraf ülkelerdeki üçüncü şahısların zarar görmesi durumunda o ülkenin hükümeti zararın tazmininden doğrudan sorumlu olmaktadır.

B.1b- Paris Sözleşmesi 2004 Revizyonu

Sözleşmeye ilişkin olarak 1999 yılında bir revizyon çalışması başlatılmış ve bu çalışma 2003 yılının başında sonuçlanmıştır. 2004 yılında bütün taraf ülkelerce imzalanan yeni değişiklikler hala yürürlüğe girmemiştir. Değişikliklerin yürürlüğe girebilmesi için sözleşmeyi imzalayan devletlerin 2/3’ünün kendi iç hukuklarında bu değişiklikleri onaylamaları gerekmektedir. Ülkemizde ise TBMM’nin onayından geçmesi için Dışişleri Bakanlığı gerekli çalışmaları yürütmektedir Sözleşme halihazırda 1982 tarihindeki revize edilmiş haliyle yürürlüktedir. Yürürlükteki haline göre nükleer tesisler için minimum mali yükümlülük 15 Milyon SDR (Special Drawing Rights) Türkçe adıyla Özel Çekme Hakkıdır. Bunun da günümüz karşılığı 18 Milyon Euro’dur.[5] 2004 Revizyonu ile bu rakam 700 milyon Euro’ya çıkarılmıştır. Bunun dışında 2004 revizyonu ile genel olarak; zarar tanımı genişletilmiş, tazmin sistemi ağırlıklı olarak işletene sorumluluk yükleyecek şekilde değiştirilmiştir. Ancak yürürlüğe girmesi gerekmektedir.

B.2- VİYANA SÖZLEŞMESİ

Sözleşme 12 Kasım 1977’de yürürlüğe girmiş, 29 Eylül 1977’de revize edilmiştir. Genellikle eski doğu bloğuna üye ülkeler tarafından onaylanmıştır. Yeni hali Paris Sözleşmesi’ne benzemekle birlikte nispeten daha esnek hükümler içermektedir. Viyana Sözleşmesine göre nükleer tesisler için minimum mali yükümlülük miktarı 300 milyon Özel Çekme Hakkıdır. Türkiye bu sözleşmeye henüz taraf değildir.

B.3- PARİS VE VİYANA SÖZLEŞMELERİNİN UYGULANMASINA İLİŞKİN 1988 TARİHLİ ORTAK PROTOKOL

Protokol 1992 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Protokolün amacı Paris veya Viyana sözleşmelerine taraf olan ülkeler arasında bağlantı oluşturmaktır. [6]
Ek Protokol Madde 2:

Bu Protokolün amaçları doğrultusunda;

a. Viyana Sözleşmesine Taraf olan bir ülkede bulunan bir nükleer tesis işleteni, Paris  Sözleşmesi ve işbu Protokolün ikisine birden Taraf olan ülkede meydana gelen nükleer hasardan, Viyana Sözleşmesine göre sorumludur;

b. Paris Sözleşmesine Taraf olan bir ülkede bulunan bir nükleer tesis işleteni, Viyana Sözleşmesi ve işbu Protokolün ikisine birden Taraf olan ülkede meydana gelen nükleer hasardan, Paris Sözleşmesine göre sorumludur.

Bu protokolle, bir nükleer kaza sonrasında kazaya sebebiyet veren ülke hangi sözleşmeye tarafsa, o sözleşme hükümlerine göre, zarar gören diğer ülkenin zararlarının karşılanması kararlaştırılmıştır. Burada zarar gören ülkenin bu iki sözleşmeden birine taraf olması gerekmektedir.[7] Ancak uygulanacak hükümler bakımından zarar veren ülkenin taraf olduğu sözleşme esas alınır. Eğer bu iki sözleşmeden birine iki ülke de tarafsa ortak olan sözleşme uygulanacaktır. Türkiye bu ortak protokole de taraftır.

B.4- PARİS SÖZLEŞMESİ 2004 PROTOKOLÜ

Bu protokol henüz yürürlüğe girmemiştir. Protokolle, Paris Sözleşmesi’nde önemli bir değişikliğe gidilerek, Paris Sözleşmesine taraf olan bir ülkede meydana gelen bir kazadan dolayı sözleşmeye taraf olmayan bir ülkede zarar meydana gelmişse bu ülkeye Paris Sözleşmesi hükümlerine başvurma olanağı getirilmiştir. Ancak ülkenin bu olanaktan yararlanması için nükleer kazanın meydana geldiği tarifte, kendisinin bir nükleer santrale sahip olmaması şartı getirilmiştir.

B.5- PARİS SÖZLEŞMESİ KAPSAMINDA NÜKLEER KAZA VE İŞLETEN KAVRAMI

Paris Sözleşmesinde ‘’Nükleer Kaza’’ ifadesine bir açıklık getirilerek hangi hallerin nükleer kaza kapsamına girdiği ifade edilmiştir.  Paris Sözleşmesine göre nükleer kazadan dolayı bir ülkenin sorumluluğunun gündeme gelebilmesi için nükleer tesiste bir kaza olması yahut nükleer maddenin taşındığı sırada bir kazanın meydana gelmesi gerekmektedir. Buna kısaca Nükleer Riziko-Nükleer olay denir. Nükleer riziko, kritiklik rizikosu ve dar anlamda iyonlaşma rizikosunu da kapsamaktadır. Kritiklik rizikosu bir nükleer çekirdeğin zincirleme reaksiyonu sırasında ortaya çıkabilecek tehlikeleri anlatmaktadır. İyonlaşma rizikosu ise radyoaktif kaynaklardan salınan ışınımları kapsayan rizikodur. Bu radyoaktif kaynaklar doğal olabileceği gibi (Dünyadan, güneşten) insan eliyle yapılmış nesnelerden veya işletmelerden de kaynaklanabilir. İyonlaşan radyasyon belli bir orana ulaştığında kanser yapıcı etkisi bulunmaktadır. Burada nükleer tesis, nükleer madde ve işleten kavramının açmak gerekmektedir.

 

  • – İşleten: Resmi makamlarca nükleer tesisin işleteni olarak seçilmiş ve tanınmış kişilerdir.
  • – Nükleer Tesis: Paris Sözleşmesi’ne göre ‘’Nükleer Tesisat’’ tâbirinden maksat, her hangi bir nakil vasıtası (gemiler, uçaklar vs.) içinde bulunanlar haricindeki reaktörler, nükleer maddeleri imal eden veya işleyen fabrikalar; nükleer yakıtı izotoplarına ayıran fabrikalar; nükleer yakıtı tekrar işleme tâbi tutan fabrikalar; nükleer maddelerin nakli ile ilgili depolamalar hariç, bu çeşit maddelerin depolanması için tesisler ve içinde nükleer yakıt veya radyoaktif mahsuller veya artığı gibi Avrupa Nükleer Enerji Ajansı İdare Meclisi’nin zaman zaman kararlaştıracağı diğer maddelerin bulunduğu tesislerdir.
  • – Nükleer Madde: Nükleer yakıtlar, radyoaktif maddeler ve radyoaktif atıklar nükleer madde olarak adlandırılmaktadır.
  • – Nükleer Yakıtlar: “Nükleer yakıtlar” tabirinden maksat; metal, alaşım veya kimyevi bileşim halinde uranyum (Tâbii uranyum dâhil), metal, alaşım veya kimyevi bileşim halinde plütonyum ve İdare Meclisinin zaman zaman kararlaştıracağı buna benzer parçalanabilen diğer maddelerdir.
  • – Radyoaktif Madde ve Radyoaktif Atık: Nükleer yakıtın çıkarılması, işlenmesi ve kullanılması için radyasyona tâbi tutularak radyoaktifleştirilmiş veya aslında radyoaktivite ihtiva eden maddelerdir. Fakat herhangi bir sınai, ticari, zirai, tıbbi veyahut fennî maksatlarla kullanılan ve bir nükleer tesisin dışındaki radyoizotoplar bu tabirin dışında kalır. [8]

C. TÜRK HUKUKUNDA NÜKLEER ENERJİ HUKUKUNA İLİŞKİN DÜZENLEMELER

5654 Sayılı Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun 08.05.2007 tarihinde TBMM tarafından kabul edilerek imza için 10. Cumhurbaşkanına arz edilmiş ancak Cumhurbaşkanı bu kanunu bazı eksiklikler nedeniyle tekrar görüşülmesi için meclise geri göndermiştir. TBMM tarafından kanun yeniden düzenlenmiş ve kanun 09.11.2007 tarihinde 5710 Sayılı Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun[9] adıyla yürürlüğe girmiştir. Kanuna dayalı Yönetmelik[10] de aynı tarihte çıkarılmıştır[11]. Bu Kanun ile Türkiye’nin zaten taraf olduğu Paris Sözleşmesinde yer alan Nükleer Santral İşletenin Hukuki Sorumluluğuna ilişkin hükümler de böylelikle dolaylı olarak iç hukuk metni haline getirilmiştir. 5710 Sayılı Kanun yürürlükte olmasa dahi Türkiye Paris Sözleşmesine taraf olduğundan ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Madde 90 uyarınca Paris Sözleşmesi doğrudan uygulanabilecek uluslararası sözleşme niteliğinde olduğundan olası bir nükleer kazada Paris Sözleşmesindeki hükümler uygulanmak suretiyle aynı sonuca varmak yine mümkündü.

5710 Sayılı Kanunun 5. Maddesinin 5. Fıkrası şu şekildedir; ‘’5/5 – Nükleer yakıt, radyoaktif madde veya radyoaktif atık taşınırken veya santralda bir kaza olması durumunda 29/7/1960 tarihli Nükleer Enerji Alanında Üçüncü Şahıslara Karşı Kanuni Sorumluluk Hakkındaki Paris Sözleşmesi ve ek değişiklikleri ile diğer ulusal ve uluslararası mevzuat hükümleri uygulanır.’’

İlgili hükme göre olası bir nükleer kazada Paris Sözleşmesi ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerde yer alan hükümler uygulanacaktır[12]. Ancak ilgili sözleşme ve ek protokollerde olaya ilişkin bir hüküm bulunmaması halinde ise Türk hukukundaki diğer mevzuat hükümleri ve diğer uluslararası antlaşma hükümleri uygulanacaktır. Bu noktada özellikle Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiil ve borca aykırılığa ilişkin hükümleri gündeme gelecektir. Birçok ülke de Türkiye gibi iç hukukta çıkardığı kanunlarla doğrudan Paris Sözleşmesi’ne atıf yapmıştır. Ancak özellikle Almanya ve İsviçre sadece atıf yapmakla yetinmemiş kendi kanunlarında ayrı ve açık bir takım özel hükümlere de yer vermiştir.

D. TÜRK HUKUKUNDA HUKUKİ SORUMLULUK VE NÜKLEER KAZALARIN HUKUKİ SORUMLULUKTAKİ YERİ

Türk hukukunda hukuki sorumluluğun sebepleri 3’e ayrılmaktadır. Bunlar;

  • – Kusur Sorumluluğu
  • – Sebep Sorumluluğu
  • – Fedakarlığın Denkleştirilmesi İlkesine Dayanan Sorumluluk

D.1- KUSUR SORUMLULUĞU

Kusur sorumluluğuna göre zarar görenin bu zararı tazmin edebilmesi için zarar veren kişinin kusurlu olması gerekir. Aksi halde zarar gören bu zarara kendisi katlanacaktır.[13]

D.2- SEBEP SORUMLULUĞU

Kusur ilkesi uzun bir süre sorumluluğun kurulması için gerekli ve yeterli görülse de 19’uncu yüzyılla birlikte artan makineleşme, teknik araç ve kullanımının yaygınlaşmaya başlaması hem kullananlar hem de çevre için büyük tehlikeler oluşturabilecek aletlerin, ulaşım araçlarının ve enerji kaynaklarının kullanımı, zararın ortaya çıkması ihtimalini de arttırmış ve yoğunlaştırmıştır. Bu süreç içerisinde ise kusurun rolü azalmış, hatta bazen ortadan kalkmıştır. Diğer taraftan sırf tehlike arz ediyor olmaları nedeniyle bu makinelerin ve enerji kaynaklarının kullanılmasından vazgeçilmesi, topluma sağlamış oldukları kolaylık ve faydalar nedeniyle mümkün olamamaktadır. İşte tam bu noktada kusur ilkesi tamamen terk edilmemekle beraber, kusursuz sorumluluğa ilişkin ilkeler de kabul edilmeye başlanmıştır.[14]

Sebep sorumluluğu ile kastedilen de kusursuz sorumluluktur. Sebep sorumluluğunun gerçekleşmesi için zararı doğuran olay ile zarar arasında nedensellik bağının bulunması yeterli olup zarardan sorumlu tutulacak kişilerin, neticenin meydana gelmesi bakımından ayrıca bir kusurlarının olup olmadığı önemli değildir. Böylece kusur, sebep sorumluluğunda kurucu bir unsur olmaktan çıkarılmıştır. Sebep sorumluluğunda kusur şartı aranmaması nedeniyle, sorumlu kişinin ya da eylemlerinden tutulduğu kişilerin temyiz kudretine sahip olmamaları da bu sorumluluğu ortadan kaldırmaz[15]

Sebep sorumluluğu ise kendi içerisinde ‘’Olağan Sebep Sorumluluğu’’ ve ‘’Tehlike Sorumluluğu’’ olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.  Olağan sebep sorumluluğu, objektif bir özen gösterme ödevinin yerine getirilmemesine dayanan bir sorumluluk türü olarak, kusur sorumluluğu ile tehlike sorumluluğu arasında yer alır ve tehlike sorumluluğunun bir tık hafif şeklini oluşturur. Olağan sebep sorumluluğu hallerinden bazılarında kurtuluş beyyinesi getirme olanağı vardır. Buna göre, sorumlu kişi, gerekli her türlü özeni gösterdiğini ya da gerekli özeni göstermiş olsaydı bile yine zararın ortaya çıkacağını ispat etmek suretiyle sorumluluktan kurtulabilir. Olağan Sebep Sorumluluğu ile Tehlike Sorumluluğunu ayıran en önemli etken de Tehlike Sorumluluğunda sorumlu kişinin kurtuluş beyyinesi getirebilme şansının olmamasıdır.[16]

E. TEHLİKE SORUMLULUĞU EKSENİNDE NÜKLEER TESİS İŞLETENİN SORUMLULUĞUNUN HUKUKİ NİTELİĞİ

Nükleer kazaları ele aldığımız zaman, bu kazaların sıklıkla yaşanmasından çok; vermiş olduğu zararın boyutlarının ve bu zararın yayılma alanının ön plana çıktığını görmekteyiz. İnsan eliyle gerçekleşen nükleer faaliyetler neticesinde ortaya çıkan radyoaktif ışınlardan kaynaklanan zararlar, özellikle de insan hücrelerine verilen zararlar hemen ortaya çıkmaz. Zararın hemen ortaya çıkmaması, zarar ile radyoaktif ışınlar arasındaki illiyet bağının ispatını zorlaştırmakta, zararın, doğanın yaymış olduğu radyoaktif ışınlardan ve genel yaşam rizikosundan yani kötü yaşam tarzından kaynaklanmış olabileceği ihtimalini de gündeme getirmektedir. Ancak nükleer faaliyet alanında öngörülen yüksek güvenlik standartları, bunlara uyulmuş olsa bile, zararın, bir nükleer ya da radyolojik kazadan kaynaklanabileceği gerçeğini ikinci plana itemez.

Paris Sözleşmesinin, nükleer tesis işletmeyi kusursuz sorumluluk hallerinden biri olarak düzenlendiği anlaşılmaktadır. Buna göre, işleten, kazanın meydana gelmesinde herhangi bir kusuru bulunmasa bile, ortaya çıkan zarardan sorumlu olacaktır. İşletenin sorumlu tutulabilmesi için ise nükleer kaza ile zarar arasında nedensellik bağının bulunması yeterlidir. Nükleer tesis işletene, her durumda sorumluluktan kurtuluş sebepleri gösterebilme imkanı tanınmamakta; işleten ancak sözleşmede gösterilen hallerden birinin varlığı halinde sorumluluktan kurtulabilmektedir. Bu nedenlerden ötürü, nükleer tesis işletenin sorumluluğu, Türk Hukukunda tehlike sorumluluğu hallerinden biri olarak kendini gösterir.

Paris Sözleşmesi’ne göre nükleer tesis işleten ancak bazı özel durumların varlığı halinde sorumluluktan kurtulabilir. Sözleşme’nin 9’uncu maddesinde nükleer tesis işletenin sorumlu tutulamayacağı haller; silahlı çatışma, iç savaş, isyan çok vahim doğal bir afet yüzünden doğacak nükleer kazalar olarak sınırlı biçimde düzenlenmiştir.

F. NEDENSELLİK BAĞI

Sorumluluk ister kusur sorumluluğundan isterse kusursuz sorumluluktan doğsun, nedensellik bağının varlığı mutlaka aranır. Nedensellik bağı, kusursuz sorumluluklarda, kusur sorumluluğuna nazara daha fazla ön plana çıkmaktadır; çünkü bu sorumluluk türünde sorumluluk, kusura değil, belirli bir olay ya da tehlike ile ortaya çıkan zarar arasındaki nedensellik bağına dayanmaktadır. Hayatın olağan akışına göre, bir zarar, belli bir fiilin olağan ve uygun bir sonucu olarak görülebiliyorsa, söz konusu fiil ile zarar arasında nedensellik gerçekleşmiş demektir.

Meydana gelen bir zarar ile nükleer kaza arasında neden sonuç ilişkisi kurmak her zaman kolay değildir. Nükleer bir kaza dolayısı ile şahsa karşı bir zarar meydana gelmesi halinde söz konusu şahsın radyasyona maruz kalıp kalmadığını ya da kaldı ise hangi dozda radyasyona maruz kaldığını tespit etmek temel sorunlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada ise hangi dozda radyasyonun insan sağlığına zarar verdiğini, diğer dış etkenler kapsamında, yiyeceklerdeki ve çevredeki hangi dozda radyasyonun insan sağlığı üzerinde zararlı sonuçlar doğurabileceğini tespit etmek gerekmektedir.

Nükleer kaza sonrasında vücut bütünlüğünde meydana gelen zararın nükleer kazanın gerçekleşmesinden uzun bir süre sonra ortaya çıktığı durumlar özellik taşımaktadır. Nitekim nükleer kaza sebebiyle meydana gelen zarar uzun yıllar sonra ve belki de bir sonraki nesil üzerinde kendini gösterebilir. Üstelik bu zarar radyasyon ile ilişkilendirilemeyecek farklı hastalıklar biçiminde de ortaya çıkabilir.

Radyasyona maruz kalınan an ile hastalığın ortaya çıkma zamanı arasındaki bağ ile nedensellik ispatlanamaz. Diğer taraftan nedensellik, radyasyona maruz kalınan doz ile de doğru orantılı olmayabilir; küçük dozda maruz kalınan radyasyon bile ileriki zamanlarda bir zararın ortaya çıkmasına neden olabilir. Mesela farklı zamanlarda radyasyon veya diğer kanserojen kaynaklara maruz kalınmış olabilir; ya da lösemi gibi sonradan ortaya çıkan bazı hastalıklar radyasyondan başka veya radyasyonla beraber diğer faktörlerin bir araya gelmesi sonucu ortaya çıkabilir. Özellikle maruz kalınan radyasyon dozunun düşük olduğu durumlarda, radyasyonun ve diğer faktörlerin etkisini birbirinden ayırmak zorluk arz etmektedir.

Nükleer kaza dolayısı ile mala verilen zararda nedensellik bağı ile ilgili sorun, nedenselliğin ispatından çok bu bağın yeterli olup olmadığı hususunda kendini gösterir. Nükleer kaza dolayısı ile cansız varlıklar üzerinde gerçekleşen zarar kazadan kısa bir süre sonra ortaya çıkabilmektedir. Bu noktada temel sorun, radyasyon seviyesinin hangi düzeyde artması sonucu söz konusu malda kirlenmenin meydana geleceğini tespit etmektir.

G. NÜKLEER TESİSTE MEYDANA GELEN KAZALAR

Paris Sözleşmesi ile getirilen sisteme göre, nükleer tesislerde meydana gelen kazalardan dolayı sadece o nükleer tesisin işleteni ve sigortacısı sorumludur. Sorumluluğun tek şartı, zararın, ilgili nükleer tesiste meydana gelen bir kaza nedeniyle ortaya çıktığının, yani nedensellik bağının ispatlanmasıdır.

H. NÜKLEER MADDELERİN TAŞINMASI SIRASINDA YAHUT TESLİMİNDEN SONRA MEYDANA GELEN KAZALAR

H.1- GÖNDEREN NÜKLEER TESİSİ İŞLETENİN SORUMLULUĞU

Nükleer maddelerin taşınması halinde sorumluluk, kural olarak, gönderen işletene aittir. Bunun sebebi, paketleme ve korumadan ve bunların taşıma için belirlenen sağlık ve güvenlik düzenlemelerine uymalarını sağlamaktan onun sorumlu olmasıdır. Paris Sözleşmesi’nin 4’üncü maddesinin a bendinde “İşbu Sözleşme gereğince, bir nükleer kazanın bu tesisin dışında meydana geldiği ve bu tesisten gönderilmiş nükleer maddelerle ilgili olduğu ispat edildiği takdirde, bir nükleer tesisin işleteni, kaza ile ilgili aşağıdaki şartların bulunması halinde, hasardan sorumludur.” denmek suretiyle bir nükleer tesisten nükleer madde gönderilmesi hali düzenlenmiştir. Paris Sözleşmesi’nin 4’üncü maddesinin a bendinin i alt bendine göre gönderen işletenin sorumluluğu, yazılı bir sözleşmenin açık hükmü uyarınca, sorumluluğun bir başka nükleer tesis işleteni tarafından üstlenilmesi ile sona erer. Ancak yazılı sözleşmede böyle açık bir hükmün bulunmaması halinde, Paris Sözleşmesi’nin 4’üncü maddesinin a bendinin ii alt bendine göre, gönderen işletenin sorumluluğu, bir başka nükleer tesis işletenin nükleer maddeleri teslim almasına kadar devam eder. [17]

H.2- GÖNDERİLEN NÜKLEER TESİSİ İŞLETENİN SORUMLULUĞU

Taşıma sırasında meydana gelen kazadan dolayı gönderen işletenin sorumlu olması kuralının istisnası, sorumluluğun gönderilen işletene ait olmasıdır. Paris Sözleşmesi ile getirilen sisteme göre, sorumlu işleten, kural olarak taraflar arasındaki yazılı bir sözleşmenin açık hükmü uyarınca tespit edilir. Açık hüküm bulunmaması halinde ise, sorumluluğun hangi işletene ait olduğu, teslim anı esas alınarak belirlenir.

Paris Sözleşmesi’nin 4’üncü maddesinin b bendinde “İşbu Sözleşme gereğince bir nükleer kazanın o tesisin dışında meydana geldiği ve o tesise gönderilmiş maddelerle ilgili olduğu ispat edildiği takdirde bu nükleer tesisin işleteni kaza ile ilgili aşağıdaki şartların bulunması halinde zarardan sorumludur.” [18]denmek suretiyle bir nükleer tesise nükleer madde gönderilmesi hali düzenlenmiştir.

Paris Sözleşmesi’nin 4’üncü maddesinin b bendinin i alt bendine göre, bir nükleer tesis işletene ait bulunan nükleer maddelerin sebep olduğu nükleer kazalarla ilgili sorumluluğun, yazılı bir sözleşmenin açık hükmü gereğince kendisi tarafından üstlenilmesinden sonra meydana gelen nükleer kaza ve zarardan, gönderilen nükleer tesisin işleteni sorumludur.

Aynı maddenin ii alt bendine göre ise bu şekilde açık hüküm içeren bir yazılı sözleşmenin bulunmaması halinde, nükleer maddelerin kendisi tarafından teslim alınmasından sonra meydana gelen nükleer kaza ve zarardan, gönderilen nükleer tesisin işleteni sorumlu olacaktır. Dolayısı ile, nükleer maddelerin kendisi tarafından teslim alınmasına kadar geçecek süre içerisinde, bu nükleer maddeler nedeniyle meydana gelecek bir nükleer kaza ve zarardan, gönderilen nükleer tesisin işleteni sorumlu olmayacaktır.

H.3- SÖZLEŞMEYE TARAF OLMAYAN ÜLKEYE NÜKLEER MADDE GÖNDERİLMESİ

Nükleer maddelerin Paris Sözleşmesi’ne taraf olmayan bir devlete gönderilmesi halinde, gönderen işletenin sorumluluğu nükleer maddelerin taşıma araçlarından boşaltılmasına kadar devam eder [19](Paris Sözleşmesi m.4.a.iv). Dolayısı ile, nükleer maddelerin sözleşmeye taraf olmayan bir devlet ülkesinde bulunan bir kimseye gönderilmesi durumunda, nükleer maddelerin söz konusu taraf olmayan devlette ulaştırılıp da taşıma aracından boşaltılmasına kadar geçen sürede meydana gelen nükleer kaza ve zarardan, gönderen nükleer tesisin işleteni sorumlu olacaktır.

H.4- SÖZLEŞMEYE TARAF OLMAYAN ÜLKEDEN SÖZLEŞMEYE TARAF OLAN ÜLKEYE NÜKLEER MADDE GÖNDERİLMESİ

Paris Sözleşmesi ile getirilen sisteme göre, Paris Sözleşmesi’ne taraf olmayan devletten nükleer madde gönderilmesi halinde, gönderilen nükleer tesisi işletenin sorumluluğu, nükleer maddelerin taraf olmayan devlet ülkesinden taşıma aracına yüklenişinden sonra başlar.[20]

I- NÜKLEER MADDEYİ TAŞIYANIN SORUMLULUĞU

Paris Sözleşmesi Madde 6 uyarınca; ‘’Nükleer bir tesiste veya nükleer maddelerin bir yerden başka bir yere taşınması sırasında meydana gelen kazalar nedeniyle ortaya çıkan zararın tazmini için dava hakkı, sadece işletene karşı kullanılabilir.’’[21]

Sözleşme’nin 10’uncu maddesine göre ise istenen garantiyi sağlayan sigortacı veya mali kefillere karşı da ulusal mevzuatla doğrudan bir dava hakkı tanınması halinde, dava hakkı kullanılabilir.

Taşıyıcının sorumluluğu bakımından ise sözleşme taraflarından biri olan ülke, iç hukukta getireceği bir düzenleme ile, Paris Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesinde belirtilen mali garantiyi sağlamış olmak koşulu ile, nükleer tesis ülkesindeki bir işletenin yerine taşıyıcının sorumlu olacağını öngörebilir. Böyle bir durumda taşıyıcı, işleten gibi sorumlu olacağı için, açılacak tazminat davalarının muhatabı, taşıyıcı olacaktır.

Ayrıca Paris Sözleşmesi Madde 6/b uyarınca ‘’Nükleer kazaların sebep olduğu hasardan, bunların haricinde kimse mesul tutulamaz. Fakat bu şart nakil sahasında işbu sözleşme tarihinde tatbik edilmekte veya imzaya açık olan veya iltihak veya tasdik safhasında bulunan milletlerarası anlaşmaların tatbikatına tesir etmez.’’ Yani Paris Sözleşmesi der ki söz konusu hüküm, kaza sırasında taşıma hukukuyla alakalı olarak yürürlükte olan veya imzaya açık olan ya da kabul ve onay aşamasında olan uluslararası anlaşmaları etkilemez. Eğer taşıma sırasında bir kaza meydana gelirse, zarar gören, Paris Sözleşmesi’ne göre işletene dava açabileceği gibi taşıma hukukuna ilişkin uluslararası anlaşmalar kapsamında sorumlu olan taşıyıcıya da ayrıca dava açabilir.

İşletenin kendi taşıma aracı ile nükleer maddeleri taşıması durumunda olduğu gibi işletenin aynı zamanda taşıyıcı olduğu hallerde dava tek bir kişiye yöneltilecektir. Ancak böyle bir durumda, işleten, taşıma alanındaki uluslararası anlaşmaların, Paris Sözleşmesi hükümlerine göre var olan sorumluluğunu azaltıcı veya değiştirici nitelikteki avantajlarından yararlanamaz.

I. DAVA ZAMANAŞIMI

Radyasyona maruz kalınması nedeniyle vücutta oluşan zararların ortaya çıkması uzun bir zaman dilimini gerektirebilir. Diğer taraftan sonradan ortaya çıkan zararın nükleer kaza dolayısı ile meydana geldiğini ispat etmenin zorluğu, tazminat hakkının süre bakımından sınırlandırılması konusunu önemli bir hukuksal sorun haline getirmektedir.

Paris Sözleşmesi Madde 8’de zamanaşımı süreleri öngörülmüştür. Buna göre; nükleer kaza tarihinden itibaren on yıl içinde dava hakkı kullanılmadığı takdirde düşmektedir.[22] İlgili maddenin devamında, taraf ülkelere iç hukuklarında yapacakları bir düzenlemeyle zamanaşımı süresini zararın ve sorumlunun öğrenilmesinden itibaren başlatma imkanı tanınmıştır. Ancak bu şekilde tanınacak sürenin 2 yıldan az olamayacağı ve kaza tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresinin yine de işleyeceği belirtilmiştir. Kısacası bunu bizdeki tazminat zamanaşımına benzetebiliriz.

Yine aynı maddenin diğer bentlerinde söz konusu on yıllık sürenin de iki durumda aşılabileceği belirtilmiştir. İlk olarak; d bendi uyarınca, eğer nükleer tesisin bulunduğu devlet, söz konusu işletenin sorumluluğunu 10 yıldan daha uzun bir süre ile bizzat kendisi teminat altına almışsa bu takdirde söz konusu devletin teminat altına aldığı süre içerisinde bu dava açılabilecektir.

İkinci olarak ise e bendine söz konusu devlet ulusal mevzuatında aksi kararlaştırmamış ise nükleer kaza sonrasında zarar gören on yıl içerisinde davasını açmışsa, zarar gören, bu sürenin sona ermesinden sonra eğer mevcut davası henüz kesinleşmemişse zararın arttığı şeklinde iddiasını genişletebilir. Söz konusu hükmü Türk usul hukuku yönünden ele alacak olursak ilgili hüküm, zarar görene eğer şartlar elveriyorsa davasını ıslah etme yahut ıslah edilemiyorsa on yıl geçse dahi ayrı bir dava açıp birleştirme talep etme imkanı tanımıştır.

J. SORUMLULUKTA AZAMİ SINIRLAR VE BU SINIRLANDIRMALARIN NÜKLEER ENERJİ TEŞVİKİNE ETKİSİ

Nükleer tesis işletenin sorumlu olduğu tazminat miktarı, Paris Sözleşmesi’nin 7’nci maddesinde, bir nükleer kaza için, 15 milyon özel çekme hakkı ile sınırlandırılmıştır. Aynı maddeye göre, taraf devletler ulusal mevzuatları ile teminat altına almış olmaları kaydıyla santral işletenin sorumluluğu için daha düşük veya daha yüksek miktarlar da belirleyebilirler. Fakat bu şekilde belirlenmiş olan miktarlar 5 milyon özel çekme hakkından az olamaz. 15 milyon özel çekme hakkının günümüz karşılığı yaklaşık 18 Milyon Euro’dur. Aslında bu rakam bir nükleer kazanın ortaya çıkarabileceği zararlar dikkate alındığında oldukça düşük kalmaktadır. Paris sözleşmesini anlatırken değindiğimiz üzere sözleşmede yapılan 2004 Revizyonu ile bu rakam 700 milyon Euro’ya çıkarılmıştır. Ancak söz konusu revizyon henüz yürürlüğe girmemiştir. Aslında Paris Sözleşmesi’nde düşük bir rakam belirlemesindeki temel amaç, taraf devletlere kendi ülke sınırları içerisinde özel sektörü bu alana çekme ve santral kurulumunu teşvik etmek yönünden hareket kabiliyeti sağlamak ve takdir yetkisi sunmaktır.

Nitekim Fransa Paris Sözleşmesi’ni uyum yasaları ile kendi iç hukukuna aktarırken sorumluluk azami sınırını 74 milyon 500 bin Özel Çekme Hakkına çıkarmıştır. İngiltere’de bu rakam 140 milyon sterlindir. Nükleer santral işletenlerin azami sorumluluk sınırlarını aşan tutarlar ise ilgili devlet tarafından işletene ödenecektir.[23]

Paris Sözleşmesi’nin tarafı olan bir diğer ülke Almanya’da nükleer tesis işleten, nükleer zararlara karşı 2,5 Mil­yar Euro’yu aşmamak üzere finansal güvence sunmak zorundadır. Bu miktarın 256 Milyon Euro kısmı sigorta tarafından güvence altındadır. Almanya Atomik Enerji Yasasının 34. Maddesi uyarınca sigorta edilemeyen kısım eyaletler ve federal hükümet tarafından nükleer işletenlere ödenecektir. İşletenler yapmış oldukları ödemelerden dolayı özel si­gortalar tarafından karşılanmayan kısmı Alman Federal Hükümeti (bu miktarın %75’i) ve tesisin bulunduğu eyalet hükümetinden (bu miktarın %25’i) alacaklardır. [24]

Belirttiğimiz üzere hem Paris Sözleşmesinde hem de ülkelerin iç hukuklarında nükleer santral işletenin hukuki sorumluluklarının miktar yönünden sınırlandırılmasındaki temel amaç özel sektörün nükleer enerjiye yatırım yapmasını sağlamak ve santral sayısını artırmaktır.

K. İŞLETENİN SORUMLULUĞUNU SİGORTALATMASI

Paris Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesine göre, işleten, sorumluluğu teminat altına almak için, Sözleşme’nin 7’nci maddesinde gösterilen miktarda ve yetkili resmi makamın belirleyeceği şekil ve hükümler çerçevesinde sigorta veya diğer mali garantiler bulundurmak zorundadır. Madde metninde açıkça belirtildiği üzere, sigorta veya diğer mali garantilerin şekli ve hükmü, yetkili resmi makam tarafından belirlenecektir Teorik olarak banka garantisi ya da sermaye piyasaları gibi, işletenin sorumluluğunu garanti altına alacak farklı seçenekler vardır. Ancak bunların daha pahalı olmaları ya da daha az güvenli olmaları nedeniyle yaygın olarak sigorta korumasına başvurulmaktadır.[25]

[1] https://www.enerji.gov.tr/tr-TR/Sayfalar/Nukleer-Enerji

[2] https://www.taek.gov.tr/tr/uluslararasi-cok-tarafli-anlasmalar-sozlesmeler/1099-nukleer-enerji-alaninda-ucuncu-sahislara-karsi-hukuki-sorumluluga-iliskin-paris-sozlesmesi.html

[3] Paris Sözleşmesine ulaşmak için: https://www.taek.gov.tr/tr/uluslararasi-cok-tarafli-anlasmalar-sozlesmeler/1099-nukleer-enerji-alaninda-ucuncu-sahislara-karsi-hukuki-sorumluluga-iliskin-paris-sozlesmesi.html

[4] Nükleer Enerji Alanında Üçüncü Şahıslara Karşı Hukuki Sorumluluğa İlişkin Paris Sözleşmesi Madde 10

[5] Nükleer Enerji Alanında Üçüncü Şahıslara Karşı Hukuki Sorumluluğa İlişkin Paris Sözleşmesi Madde 7

[6] Bu çerçevede uluslararası toplum iki önemli adım atmıştır. Bunlardan ilki 1988 tarihli Viyana Sözleşmesi ile Paris Sözleşmesinin Uygulanmasına İlişkin Ortak Protokoldür. Bu protokol uyarınca Paris ve Viyana Sözleşmeleri arasında bir bağ kurularak daha geniş bir çerçevede nükleer rejimin uygulanabilir kılınması amaçlanmıştır-Uluslararası Nükleer Sorumluluk Rejimi Çerçevesinde Sivil Amaçlı Nükleer Santral İşletenin Hukuki Sorumluluğu-Arş. Grv. Ayşe Aslıhan ERBAŞI-ÇUHADAR- İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Özel Sayı Cilt:1 Yıl 2015

 

[7] Nükleer Santral İşletenin Hukuki Sorumluluğu (1.Bası)-Mustafa Halit Korkusuz

[8] Nükleer Enerji Alanında Üçüncü Şahıslara Karşı Hukuki Sorumluluğa İlişkin Paris Sözleşmesi Madde 1

[9] Kanuna ulaşmak için: https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2007/11/20071121-1.htm

[10] Yönetmeliğe ulaşmak için: https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2008/03/20080319-2.htm

[11] Sivil Amaçlı Nükleer Santral İşletenin ve Nükleer Madde Taşıyanın Hukuki Sorumluluğu (Ekim 2009 sf. 201) – Yrd. Doç. Dr. Murat AYDOĞDU – Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk ABD

[12] Kanunda Paris Sözleşmesine atıfta bulunulmuştur. Buna göre herhangi bir nükleer kaza olması halinde, Paris Sözleşmesinin ülkemizde doğrudan uygulanma durumu söz konusudur. – Nükleer Santral İşletenin Hukuki Sorumluluğu (1.Bası sf. 69) – Mustafa Halit Korkusuz

[13] Kusura Dayanmayan Sözleşme Dışı Sorumluluk Hukuku (Ankara 1981 S.1)

[14] Nükleer Enerji Alanında Üçüncü Taraf Sorumluluğuna İlişkin Paris Sözleşmesi Kapsamında Nükleer Tesis İşletenin Hukuki Sorumluluğu (Ankara 2005) – Aslı Arda – Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk (Medeni Hukuk) Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi

[15] Nükleer Enerji Alanında Üçüncü Taraf Sorumluluğuna İlişkin Paris Sözleşmesi Kapsamında Nükleer Tesis İşletenin Hukuki Sorumluluğu (Ankara 2005) – Aslı Arda – Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk (Medeni Hukuk) Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi

[16] Nükleer Enerji Alanında Üçüncü Taraf Sorumluluğuna İlişkin Paris Sözleşmesi Kapsamında Nükleer Tesis İşletenin Hukuki Sorumluluğu (Ankara 2005) – Aslı Arda – Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk (Medeni Hukuk) Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi

[17] Paris Sözleşmesine ulaşmak için: https://www.taek.gov.tr/tr/uluslararasi-cok-tarafli-anlasmalar-sozlesmeler/1099-nukleer-enerji-alaninda-ucuncu-sahislara-karsi-hukuki-sorumluluga-iliskin-paris-sozlesmesi.html

 

[18] Paris Sözleşmesine ulaşmak için: https://www.taek.gov.tr/tr/uluslararasi-cok-tarafli-anlasmalar-sozlesmeler/1099-nukleer-enerji-alaninda-ucuncu-sahislara-karsi-hukuki-sorumluluga-iliskin-paris-sozlesmesi.html

 

[19] Paris Sözleşmesine ulaşmak için: https://www.taek.gov.tr/tr/uluslararasi-cok-tarafli-anlasmalar-sozlesmeler/1099-nukleer-enerji-alaninda-ucuncu-sahislara-karsi-hukuki-sorumluluga-iliskin-paris-sozlesmesi.html

 

[20] Paris Sözleşmesine ulaşmak için: https://www.taek.gov.tr/tr/uluslararasi-cok-tarafli-anlasmalar-sozlesmeler/1099-nukleer-enerji-alaninda-ucuncu-sahislara-karsi-hukuki-sorumluluga-iliskin-paris-sozlesmesi.html

[21] Paris Sözleşmesine ulaşmak için: https://www.taek.gov.tr/tr/uluslararasi-cok-tarafli-anlasmalar-sozlesmeler/1099-nukleer-enerji-alaninda-ucuncu-sahislara-karsi-hukuki-sorumluluga-iliskin-paris-sozlesmesi.html

[22] Paris Sözleşmesine ulaşmak için: https://www.taek.gov.tr/tr/uluslararasi-cok-tarafli-anlasmalar-sozlesmeler/1099-nukleer-enerji-alaninda-ucuncu-sahislara-karsi-hukuki-sorumluluga-iliskin-paris-sozlesmesi.html

 

[23] Nükleer Tesis İşletenin Hukuki Sorumluluğu: Karşılaştırmalı ve Uluslararası Özel Hukuk Analizi (Ankara Barosu Dergisi Yıl 68 Sayı 2010/2)-Dr. Necip Kağan Kocaoğlu

[24] Nükleer Tesis İşletenin Hukuki Sorumluluğu: Karşılaştırmalı ve Uluslararası Özel Hukuk Analizi (Ankara Barosu Dergisi Yıl 68 Sayı 2010/2)-Dr. Necip Kağan Kocaoğlu

[25] Paris Sözleşmesine ulaşmak için: https://www.taek.gov.tr/tr/uluslararasi-cok-tarafli-anlasmalar-sozlesmeler/1099-nukleer-enerji-alaninda-ucuncu-sahislara-karsi-hukuki-sorumluluga-iliskin-paris-sozlesmesi.html