Okuma Süresi: 5 Dakika

Türkiye’de Zorunlu Aşı Uygulamasının Hukuki Açıdan Değerlendirilmesi

Yazar: İREM EZGİ ÇAVUŞOĞLU
Türkiye’de Zorunlu Aşı Uygulamasının Hukuki Açıdan Değerlendirilmesi

Türkiye’de Zorunlu Aşı Uygulaması

2019 yılının Aralık ayından itibaren tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgınının etkileri hala günlük yaşamı olumsuz etkilemektedir. Türkiye’de bu zorlu süreçten etkilenen ülkeler arasında olmuştur, bu da akıllara; “Türkiye’de zorunlu aşı uygulaması olacak mı?” Gibi sorular getirmiştir.

Bu süreçte çeşitli ülkeler aşı çalışmasında başarılı olmuş ve tüm dünyada aşılama çalışmaları hız kazanmıştır. Bununla birlikte, uygulanan aşıların uzun vadede etkileri henüz belirlenemediğinden dolaylı aşı olmamayı tercih eden kişilerin sayısı da oldukça fazladır.

Aşı, “bir enfeksiyona karşı bağışıklık sağlamak için hazırlanmış, vücuda çeşitli yollarla verilen biyolojik ürün” olarak tanımlanmaktadır. Aşılama ile birlikte bireyleri ve toplumu salgın hastalıklardan koruma, toplumsal bağışıklığı sağlama hedeflenmektedir.

Anayasa Hükümlerini Işığında Zorunlu Aşı Uygulaması

Anayasanın 12. maddesinde belirtildiği üzere; “ Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.” Kişinin vücut dokunulmazlığı da temel hal ve hürriyetler kapsamında değerlendirilen vazgeçilemez bir hak niteliğindedir. Aşılama faaliyeti bu niteliği itibariyle, kişinin vücudu üzerinde bir müdahale olarak nitelendirilmektedir.

Anayasanın 17. maddesine göre; “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” Söz konusu maddenin devamında; “Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz” ifadesi yer almaktadır. Buradan hareketle temel bir hak niteliğinde olan vücut bütünlüğüne müdahale, ancak tıbbi bir zorunluluk olması ve bu müdahalenin kanuni bir düzenlemede belirtilmesi halinde gerçekleşebilir.

Anayasanın temel hak ve hürriyetlerin durdurulmasına ilişkin 15. maddesinde; “Savaş, seferberlik veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir” hükmü yer almaktadır.

Salgın hastalık Anayasanın 119. maddesine göre bir olağanüstü hal ilan edilebilecek sebeplerden biri olarak nitelendirilmiştir. Fakat, olağanüstü halin Cumhurbaşkanı tarafından ilan edilmesi gerekmektedir. Cumhurbaşkanı tarafından olağanüstü hal olarak ilan edilmediği sürece temel hak ve özgürlüklerin kullanımının kısmen veya tamamen durdurulması veya tedbirler alınması mümkün değildir. Dolayısıyla 15. madde ışığında Covid-19 salgın hastalığının Cumhurbaşkanınca olağanüstü hal ilan edilmeden zorunlu aşı uygulamasının Anayasaya aykırı olacağı anlaşılmaktadır.

Ayrıca, Anayasa’nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin 13. maddesinde sınırlamaların “Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz”  şeklinde düzenlendiği görülmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin birçok kararında devletin tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların, gerek diğer bireylerin, gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma adı altında pozitif bir yükümlülüğü bulunmaktadır.

Bu kapsamda aşılama faaliyeti üstün kamusal menfaatin bir gereği olduğundan ötürü kişinin vücuduna yapılacak olan müdahale 13. maddede nitelendirildiği gibi; “Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzenine” aykırı olmayacaktır. Ayrıca tartışma konusu olan Covid-19 salgını tüm dünyada etkisini göstermiş, bireyler açısından ölümcül olarak nitelendirilebilir bir virüs olarak kabul edildiği için zorunlu aşılma konusunun Anayasa’nın 17. maddesindeki “tıbbi zorunluluk” kavramını da karşıladığı anlaşılmaktadır.

Ölçülülük ilkesi, hukuksal bir ihlal ile onun sonucu olan yaptırım arasında, beklenen amaç ile kullanılan araç açısından adil ve makul bir dengenin sağlanması anlamına gelmektedir. Ölçülülük ilkesi; zorunluluk, elverişlilik ve orantılılık alt ilkelerinden meydana gelmektedir. Bu alt ilkeler değerlendirildiğinde, aşı hastalıklarından korunmak için kullanılan en etkili yollardan biridir. Bu nedenle elverişlilik koşulu sağlanmaktadır. Eğer aşının sağlayacağı koruma, aşı dışında başka bir yolla elde edilebilecekse zorunlu olamaz.

Ancak günümüzde birçok ülke tarafından geliştirilen Covid-19 aşılarından başka, bu hastalığa karşı alınabilen bir tıbbi yöntem bulunmamaktadır. Bu nedenle zorunlu olma koşulu da sağlanmaktadır. Orantılılık açısından son bir koşul olarak; aşının bireyin vücut dokunulmazlığı hakkını sınırlama konusunda orantılı olması gerekmektedir. Bu sebeple, aşı kişinin sağlığı açısından bir problem yaratmadığı sürece orantılı olarak nitelendirilebilir.

Anayasanın 13. maddesi açısından dikkat edilmesi gereken son nokta ise kanunilik koşulunun sağlanmasıdır. Temel hak ve özgürlüklere ilişkin sınırlamalar yalnız kanun ile yapılabilir. Bu bağlamda, Cumhurbaşkanı Kararı, Yönetmelik, Tebliğ gibi hukuki kaynaklarda zorunlu aşı ile ilgili düzenleme yapılması; Anayasa’nın 13. maddesine aykırılık teşkil edeceğinden ötürü zorunlu aşı uygulamasını geçerli kılmayacaktır.

Türkiye’de zorunlu aşı ile ilgili düzenlemenin yalnız kanun ile yapılması gerekmektedir. Yapılması gereken kanuni düzenlemenin sadece şeklen var olması yeterli olmayacaktır. İlgili kanun maddesi yeterli bir maddi içeriğe de sahip olmalıdır. Kanunla sınırlama ölçütü, bu sınırlamanın erişilebilirliğini, öngörülebilirliğini ve kesinliğini ifade etmeli; böylece uygulayıcının keyfî davranışlarının önüne geçilebileceği gibi vatandaşların hukuku bilmesine de yardımcı olacaktır. Böylelikle hukuki güvenilirlik ve kesinlik sağlanacaktır.

Günümüzde Covid-19 aşı uygulamasının zorunlu olduğuna yönelik kanuni bir düzenleme bulunmamaktadır. 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 1930 yılında yürürlüğe girmesinden ötürü, Covid-19 salgını, kanunda sayılan salgın hastalıkların kapsamına girmemektedir. Bu nedenle ülkemizde daha güncel ve mevcut hastalıkları da kapsayan bir kanuni düzenlemeye ihtiyaç duyulmaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında Zorunlu Aşı

AİHM’nin önüne; zorla tıbbi müdahale açısından genel olarak zorla besleme, zorunlu izolasyon ve zorunlu aşı uygulamasına ilişkin davalar gelmektedir. AİHM söz konusu iddiaları işkence, aşağılayıcı muamele yasağı, kişi özgürlüğü ve güvenliği, adil yargılanma hakkı veya özel ve aile hayatına saygı hakkı açılarından değerlendirmektedir.

Zorunlu aşı uygulamasına yönelik Carlo Boffa ve diğer 13 başvuran / San Marino davasında, başvuranların çocuklarına zorunlu aşı uygulanmasının AİHS’nin 2, 5, 8, 9 ve 10. maddelerine aykırı olduğu iddia edilmiştir. Söz konusu dava zorunlu aşı faaliyetinin çocuğun hayatı üzerinde gerçek bir sağlık riski oluşturduğuna dair herhangi bir delil sunulmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.

Mahkeme heyeti, tehditle bir kişiyi tıbbi tedavi veya aşıya zorlamayı Sözleşmenin 8. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı hakkına müdahale olarak nitelendirilebileceğini fakat somut olaydaki müdahale kanun tarafından öngörülen, kamu sağlığını koruma amacını taşıdığı ve öngörülen amaçla orantılı olması nedeniyle, demokratik bir toplumda gerekli olarak kabul edilebileceğini belirtmiştir.

Solomakhin / Ukrayna davasında ise başvuran akut solunum hastalığı nedeniyle başvurduğu hastanede kendisine uygulanan difteri aşısından sonra sağlık durumunun kötüleştiğini iddia etmiştir. Mahkeme, zorunlu aşı uygulamasının özel hayata müdahale teşkil ettiğini ancak kanunda öngörülmüş olduğunu ve sağlığın korunması amacını güttüğünü belirtmiştir.

AİHM’ne göre zorunlu aşı uygulaması kamu sağlığını sağlama ve bölgede salgın hastalıkların yayılması önleme zorunluluğundan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle söz konusu başvuruda AİHS’nin 8. maddesinin ihlal edilmediğine hükmedilmiştir.

AİHM, verilen kararlardan da anlaşıldığı üzere aşı olan kişinin sağlığının olumsuz etkilenmediği sürece toplumsal bağışıklığı sağlamak ve her bir bireyi hastalıklardan korumak adına zorunlu aşı uygulamasının yürütülmesinin, vücut dokunulmazlığı ve özel hayata saygı haklarını ihlal etmediği kabul edilmektedir.

Avrupa’da Zorunlu Aşı

Yapılan bir araştırmaya göre Avrupa Birliği üyesi ülkelerin 16’sında zorunlu aşı uygulaması bulunmamaktadır. Araştırmaya tabi olan ülkelerde çocukluk ve seyahat aşılarının yapımı sadece gönüllülük esasına dayanmaktadır. Bazılarında ise sadece çocukluk aşıların zorunlu yapılmasına yönelik düzenlemeler bulunmaktadır. 2018 yılında Fransa ve 12 Avrupa ülkesinde çocukluk aşılarının kapsamı yeni aşı türleri eklenerek genişletilmiştir. Letonya ise 12 zorunlu aşı ile zorunlu aşı kapsamı en geniş ülke konumundadır.

Ülkelerin mevzuatında aşıya yönelik düzenlemeler salgın hastalıkların seyrine göre değişmektedir. 1980 yılı itibariyle etkisini yitiren çiçek hastalığına karşı aşı ile ilgili hükümler düzenlenmiştir. Bugün itibariyle ise Avrupa ülkelerinde 11’inde çocuk felci, 10’unda difteri, 9’unda da Hepatit B hastalığına karşı zorunlu aşı düzenlemesi bulunmaktadır.

8 Nisan 2021 tarihinde yayınlanan Vavřıčka ve Diğerleri/Çek Cumhuriyeti AİHM kararında ise çocukları için aşı yükümlülüğüne uymayan ebeveynler cezalandırılmış ve diğer başvuranlar da anaokuluna kabul edilmemiştir. Mahkeme içtihatlarında kabul edildiği üzere aşının rıza olmadan yapılması sözleşmenin 8. maddesine yönelik bir ihlal olarak değerlendirilmektedir.

Ayrıca aşılama faaliyetinin “başkalarının haklarını ve sağlığı koruma meşru amaçlarını hedeflediğini” belirtmektedir. Bu nedenle Çek Cumhuriyetinin aşılama konusundaki takdir yetkisinin kapsamının geniş olduğuna işaret etmektedir. Mahkeme devletin sağlık politikası kapsamında uygulanan tedbirlerin demokratik bir toplumda gerekli olduğunu savunmaktadır.

Sonuç

Yapılan değerlendirmeler ışığında, zorunlu aşılama konusunda kanuni bir düzenleme olmaksızın vatandaşları zorunlu aşıya tabi tutmak Anayasal haklara aykırılık teşkil etse de henüz ne gibi etkiler bıraktığı saptanamayan ve sürekli mutasyona uğraya bir virüsün sebep olduğu salgın hastalıkla mücadelede, toplumsal sağlığı korumak her bir bireyin ödevi olmalıdır.

Ancak bütün yazı kapsamında ifade edildiği üzere kanuni bir düzenleme yapılarak vatandaşlara rızaları dışında da olsa toplum sağlığını koruma gayesi ile aşılama yapılabilecek, bu sayede hukuki tartışmaların da ortadan kaldırılabilmesi mümkün olabilecektir.

Zira AİHM kararlarında da belirtildiği üzere hem çocuklara yapılan aşılar hem de COVID-19 aşıları toplumsal bağışıklığı sağlayacağından dolayı meşru bir amaç taşımaktadır. Bu nedenle toplumun bütün kesimlerinin, kimsenin hayatını tehlikeye atmamak adına toplumsal bir vazife olan aşılama faaliyetine katkıda bulunması gerekmektedir.


Anahtar Kelimeler: Türkiye’de Zorunlu Aşı Uygulamasının Hukuki Açıdan Değerlendirilmesi, Türkiye’de Zorunlu Aşı, Türkiye’de Zorunlu Aşı Uygulaması.

İlginizi Çekebilir: Aşı olmayan Kişilere Yönelik Kısıtlamalar Getirilebilir mi?